Türkiye'nin vicdanı, hükümeti ve kurmayları
ABD'NİN Irak'ta, İsrail'in Filistin'de yaptıklarının "sistematik" olmadığı söylenebilir mi? Bunları gerekçelendirmiş, meşru kılmış olanlar büyük bir kırımın ortaklarından başka bir şey değil. Kiminin bugünkü utancından, kiminin sessizliğinden, kiminin hala utanmazlığa asılmasından da belli. Halkları, insanları yıldırmanın "sistematik kırım"ı; medeniyet, demokrasi, özgürlük, ahlak gibi cafcaflarla örttüğü şallarla bir kat daha iğrenç. Çünkü, insanlığın ortak mirası sayılabilecek bu gibi değerler, gasp edilerek, işkencenin, katliamın, tecavüzün erketesi kılınıyor, eşitsiz güç şımarıklığının çamuruna batırılıyor. Ne Filistin İsrail'in eşiti durumundadır ve sözde insani, hukuki bir terazide "ama onlar da..." denilerek tartılabilir. Ne de Irak ABD'nin eşiti konumundadır; işkence bir "arıza" sayılırken, işgal, sanki iki eşit güç savaşmış da biri yenilmiş gibi meşru sayılabilir.
Türkiye, her şeyin ötesinde bir "insanlık felaketi" olan bu durumun neresinde durduğuna karar verebilmeli. Kıytırık kınamalar, babacan üzülmelerle geçiştirilemeyecek denli bir karar verebilmeli. ABD'nin ve İsrail'in, iki halk üstünde, birbirlerine yaslanarak, birbirlerini teşvik ederek, birbirlerine akıl, fikir ve eylem planı vererek zulmetmesine karşı kendi vicdanını gözden geçirebilmeli. ABD'den içinde "Irak" geçen krediler bekleyerek... İsrail'le askeri, stratejik ortaklıklar sürdürerek, mazlum bir halkı çiğneyen tank- ları, uçakları, helikopterleri kendisine model alarak... Tarihin neresinde durduğuna ve durmak istediğine karar vermeli. Pek azımız, vicdanındaki bu yaraları sokaklara, meydanlara taşısa da, biliyoruz ki, bu ülkenin ortak vicdanında bu isyan var. Kıt kanaat geçinmeye, şu dünyanın silleleri arasında ayakta durabilmeye çabalayanlar, ekran karşısında, bir gazete haberi vesilesiyle, orada burada bu tür satırlarla buluşurken öfke doluyor, kimi bir duasını, kimi bir haykırışını esirgemiyor. "Türkiye'nin hükümeti" ve "milletin ordusu" diye kabul ettiklerimiz, devlet olmanın gerçekçiliği adına, bu ülkenin ortak vicdanına ne kadar duyarsız kalabilir. ABD'yi küstürme, İsrail'i gücendirme, ağzında birkaç tepki lafı mırıldandıktan sonra, otur Afganistan'a asker göndermeyi, kalk Büyük Ortadoğu projesini, yat İsrail'in onaracağı tankları düşün! Ve yukarıdaki sıfatları hak ettiğinden emin ol!
Öyle ya, ne 50 küsur yıldır toprağı, evi, hayatı, geleceği gasp edilmiş Filistin halkından kredi beklenebilir, silah oranımı istenebilir, ne de savaşlarda, kendi despotu altında ve medeniyetin ambargolarında, işgallerinde açlığa, ölüme, aşa- ğılanmaya, tecavüze mahkum edilmiş Irak halkından sırtımızı sıvazlaması beklenebilir. Mazlumlar için biraz üzülüp muktedir, güçlü ve zalim olanlarla dans etmeye devam edilir. Eğer bu "gerçekçilik" ise, eğer güce boyun eğip güçlünün yanında süklüm püklüm durup vaziyeti idare etmek "insanlık, yiğitlik" ise, milyonlarca çocuğa "şanlı tarih, istiklal savaşı, bağımsızlık, yedi düvele meydan okumak" diyerek anlattıklarınızı çöpe atın. Yanı başımızdaki "medeniyet" maskeli kırımlara karşı açık bir tavır alamayacak kadar düştükse, ABD'nin işgal işkencesini yüzüne haykıramayacak, İsrail'in gaddarlığına tankımızı hala ortak edebilecek kadar ezik isek, hepsini çöpe atın. Bu halkın ortak vicdanı birkaç gömlek büyük geliyorsa, daha fazla masal anlatmayın! Ne düne dair, ne de bugüne.
|