| |
|
|
Küflenmiş temcit pilavı bağımlılarının direnişi sürüyor!
Önlerine koyulan her yemeği, hiç itiraz etmeden kuzu kuzu yiyenleri anlamak mümkündür. "Cesaret"in fiziki olanı da, medeni olanı da herkeste bulunmaz. Ama, önlerine koyulan küflenmiş temcit pilavını her gün yemekle kalmayıp, "Bu yemek bıktırdı artık" diye isyan edenlere kızanları anlamak mümkün değildir. Küflenmiş temcit pilavı bağımlılarına, genel olarak "Statükocu" diyoruz. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan ve bugüne gelen süreçte, bunların her değişim hamlesine nasıl direndikleri de, artık biliniyor. Zamanı durdurmak mümkün değil. Ancak değişim engellenmese bile, yavaşlatılabilir. Bu nedenle, biz Türkler'in sosyopolitik yaşamamızın önemli bir bölümü "Kayıp Yıllar" başlığı altında ele alınmıyor mu? Bu nedenle 1929 Dünya Ekonomik Krizi ertesinde, 1930'da kabul edilen "Türk Parasını Koruma" mevzuatını, 1980'lere, Turgut Özal'a kadar muhafaza etmedik mi? Savaş yılgını Batı Avrupa ve Uzakdoğu silkinip ekonomik mucizeler yaratırken, Türkiye "Döviz Suçu" kavramına bağlı, korumacı ve içe dönük bir "Gelişmemişlik"e takılmadı mı? Avrupa Birliği'ne "Onlar ortak, biz pazar oluruz" diye bakan kompleksli anlayış sonucu, Yunanistan, İspanya ve Portekiz ve şimdi de Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, bizi hem ekonomide, hem demokraside geçmediler mi? Bu statükocular, küflenmiş temcit pilavına kaşık sallarken, başlarını kaldırıp, dünyada neler olup bittiğine hiç bakmadılar. Devletçi olmayan tüm ekonomik faaliyeti "Soygun" ve global sermaye hareketlerini "Emperyalist sömürü" olarak gördüler. Ne ulusal ekonominin sürekli iflaslar yaşaması, ne de Türk halkının devamlı işsizlik ve yoksulluk çizgisinde bırakılması, bunların gözlerini açtı. Bunlar, Türkiye'nin Batı dünyası ile en kapsamlı "Uyum Paketi"ni 1920'ler ve 1930'larda açan Atatürk'ün adını, 2000'li yıllarda "AB'ye Hayır" demek için kullandılar. Hukukun üstün olduğu, insan hak ve özgürlüklerinin temel değerler kabul edildiği "Kopenhag Kriterleri"nin kabul edilmesi için çaba gösterenlere "Karen Fogg'un Çocukları" dediler. "Kıbrıs'ta Çözüm"ün, gerek Kıbrıslı, gerekse Türkiyeli Türkler'e ne geniş ufuklar açacağı ortadayken, küflenmiş temcit pilavı bağımlıları "Hainler Listesi" yaptılar. Ama sarıldıkları her dal çürük çıktı. Şimdi de, TÜPRAŞ özelleştirmesi dolayısıyla, son kozlarını kullanıyorlar. Bereket bunlar, marjinal bir azınlık. Siyasette de, medyada da, bunların iki paralık itibarları yok. Hangi toplum, geri kalmışlığı bir hedef olarak sunan beyinlere değer verebilir ki? Bunların "Hukuk"a, "Yargı"ya, "Yasama"ya ne kadar saygılı (!) olduklarını herkes biliyor. Şu anda TÜPRAŞ dolayısıyla tartışılan konu, idari yargının yürütmeyi durdurma kararı değil ki. Tartışılan konu, "Devletçilik yoluna devam" mı? Bunlar Kıbrıs'ta çözüm için "Verkurtulculuk" dediler. Özelleştirmeler için de, "Devlet malını peşkeş çekmek" diyorlar. Sanırım, biraz daha zaman kaybedecek bunlar yüzünden güzelim Türkiye.
|