| |
|
|
Bakalım Ankaralılar denetime meraklı mı?
Bu sabah Ankara Sheraton Oteli'nde, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Genelkurmay Başkanı'nın, TBMM Başkanı'nın, Milli Savunma Bakanı'nın, bakanların, milletvekillerinin, üst düzey "Güvenlik Bürokratları"nın davetli oldukları bir toplantı var. Davetin sahibi TESEV. Ancak davete neden olan "Güvenlik Sektörünün Parlamenter Denetimi" çalışması, Cenevre'de bulunan "Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Gözetimi Merkezi"nin ve "Parlamentolararası Birlik"in ortak ürünleri olan bir kitap. Düşünün son 10-15 yılda dünyada yer alan gelişmeleri... Daha ötesi var mı? "Soğuk Savaş" ve "Nükleer Dehşet Dengesi" bitti. Doğu Avrupa'da "Kızıl Ordu" zoru ile Komünist Rejim'e zorlanan Demirperde ülkeleri, şimdi Avrupa Birliği üyeleri. Latin Amerika'nın kronik darbe vurgunu ülkeleri, en ciddi ekonomik krizleri bile, sivil demokrasi içinde aşıyorlar. Türkiye de, AB'ye uyum çerçevesinde, sivilleşme ve çoğulcu demokrasiyi hukukun üstünlüğü içinde kurumsallaştırma yolunda, yapısal değişiklikler geçiriyor. Yarın Ankara'daki toplantıya katılacak olan yetkililer ve ilgililer, bu yapısal değişiklik içinde "Güvenlik" kavramının yeni içeriğini de dinleyip, tartışmak fırsatını elde edecekler. Dün bir grup gazeteciye bu konuda bilgi veren, Can Paker'den, Ümit Cizre'den, Philip Fluri'den, Şerif Sayın'dan ve "Türkiye'de Savunma Harcamaları 1980-2001" çalışmasını hazırlayan Gülay Günlük Şenesen'den öğrendiklerimizi özetleyelim. - Güvenlik Sektörü, Ordu, Jandarma, Polis ve İstihbarat örgütlerinden oluşuyor. Bu açıdan, bir "Güvenlik Bürokrasisi"nden söz etmek mümkün. Soğuk Savaş döneminde bizim taraf için de "Güvenlik" kavramının içeriği sertti. Hedef, devleti komünist tehdide karşı korumaktı. Bugünkü Güvenlikteki hedef, "İnsanı Korumak" öncelikli... Yani güvenlik bir çeşit sıradanlaştı. - Demokrasilerde, parlamentoların bir görevi, Güvenlik Sektörü'nü de denetlemek. Ama denetlemekten öteye, katkıda bulunmak da gerekiyor. Bu çok kolay değil. Çünkü Güvenlik Sektörü ile siyasi ve sivil toplum arasında "enformasyon asimetrisi" var. Yani, güvenlik sektörünün bildiklerini (bu askeri teknoloji veya devlet sırrı olabilir), siviller ve siyasetçiler bilmiyor. Demek ki, hem güvenlik sektörünün sivil siyasi kesimlerle diyaloga girmesi, hem de sivil sektörlerin bilgilenmesi gerekiyor. Bu süreç sivil siyasetin güçlenmesi için de yaşanmak zorunda. - Türkiye'de, sanki dünyada yaşananlar bizi ilgilendirmez veya biz onlara benzemeyiz gibi anlayışlar var. Oysa, Türkiye hem Avrupa Birliği üye aday adayı, hem de Hür rejimleri soğuk savaşta komünizme karşı koruduğu için, eski Demir Perdeliler'den daha ileri olmak zorunda. Bu açıdan Türkiye'nin "Devlet Sırrı" kavramını güncelleştiren yeni bir yasa yapması şart. Anayasa değişiklikleri ile Sayıştay, artık TSK hesaplarını incelemeye yetkili kılınıyor. Acaba bu, ne kadar mümkün olacak? Neticede, Silahlı Kuvvetler'e Bütçe'den verilen fonlar, bir "Emanet"tir. Yani sonunda bu emanetin hesabı, mutlaka ayrıntılı biçimde verilmelidir. Bütün bunlar, Amerika'da ve tüm Avrupa'da ve hatta Latin Amerika'da, medyanın, sivil toplum örgütlerinin ve yasamanın işbirliği ve "Güvenlik Sektörü"nün katılımı ile gerçekleşiyor. Bakalım Ankaralılar, bugünkü toplantıya ne kadar ilgi gösterecek?
|