|
Onlar başroldeydi
|
|
TURGUT Özal ve Sakıp Sabancı, hayat oyununda başrolde kalmayı başardılar. Buna en büyük kanıt cenazeleriydi. Her ikisinin töreni de kitlelerin katıldığı sevgi seline dönüştü.
*** Özal ve Sabancı hep başroldeydi
Sabancı'nın 12 Nisan'daki cenaze törenini izlerken Özal'ın 1993'teki vedasını hatırladım. İkisi de devlet töreniydi ama kitlelerin sevgi gösterisine dönüştü
Hayat, içinde sizin de rol aldığınız bir tiyatro sahnesi gibi. Oyun hiç bitmiyor, ama oyuncuların rolleri, bir gün mutlaka bitiyor. Rolü bitenler sahneyi terk ediyor. Aralarında sizin de bulunduğunuz topluluk oyuna devam ediyor. Ve herkes, oyunu terk etme sırasının bir gün kendisine de geleceğini bilerek rolünü sürdürüyor. Bu sonsuz oyunda başrol de verilebilir kişiye, figüran da olunabilir. Ama bazıları, rolleri ne olursa olsun, başrole yakışır oyun sergiliyorlar. 10 Nisan 2004'te yitirdiğimiz Sakıp Sabancı da 17 Nisan 1993'te yitirdiğimiz Turgut Özal da bu hayat oyununun hakkını verdiler sahnede kalabildikleri sürede. Hem bir gazeteci hem de arkadaş düzeyinde yakın dostları olarak, Özal'ı da Sabancı'yı da uzun yıllar gözlemledim. İkisinin de ciddi sağlık sorunları ile nasıl uğraştıklarını ve sanki hiç hasta olmamışlar gibi, işlerine ve yaşamlarına nasıl ciddi biçimde sarıldıklarını, hayranlıkla izledim. Özal, by-pass ve prostat kanseri ameliyatları geçirdi. Sabancı, iki kez kalp kapakçığı ameliyatı oldu. Sonunda, böbrekte başlayan kanserden ötürü, yine bıçak altına yattı... Houston'daki by-pass ertesinde, bir günlüğüne Amerika'ya gitmiş ve ona geçmiş olsun demiştim. Çok kısa süre sonra da onunla inanılmaz yoruculuktaki bir Siirt seyahatini, otobüsle yapmıştık. Sabancı ikinci kapakçık ameliyatında problemler yaşadı. Çok uzun süre narkoz altında kaldığı için, ameliyat sonrasında sanki konuşmayı unutmuş gibiydi... Aylar süren nekahat döneminde, ona Amerikalı uzmanlar adeta yeniden konuşmayı öğrettiler. Türkiye'ye döndüğü gün, ben de havaalanında onu karşılamıştım. Onunla konuşurken çok şaşırdım. Çünkü İngilizcesi gelişmiş, Türkçesi zayıflamıştı. Türkçe konuştuğu zaman, bazı kelimeleri 3-4 defa tekrar ediyordu. Sonra kendisi anlattı. Konuşmasındaki arızaları giderirken ona yardımcı olan Amerikalı uzman sayesinde, İngilizcesi gelişmiş. Uzman, "Türkçe konuşurken kelimeleri telaffuz etmekte zorlanırsan, aradığın kelimeyi, doğrusunu söyleyene kadar tekrar et" demiş...
YABANCI DİL BİLMEK Aslında Özal'ın da Sabancı'nın da İngilizceleri mükemmel sayılmazdı. Ancak söyledikleri sözler anlaşılırdı ve etkileyici olurdu. Bu yüzden Kolej eğitimli Türkler'in İngilizceler'inden daha fazla dinletirlerdi kendilerini. Sabancı ile 1990'larda yaptığımız bir Boston seyahatinde, "Türk Haftası" dolayısıyla Amerikalılar'a hitaben de konuşmalar yapmamız gerekiyordu. Sabancı kürsüye gelip Türkiye'yi Amerikalılar'ın nasıl yanlış tanıdığını şöyle anlatmıştı sınırlı kelime kullanarak: - Ben Amerika'yı, televizyon dizilerinden, Flamingo Yolu'ndan, Dallas'tan tanıyorum. Bu filmlerde bütün işadamları dolandırıcı, bütün politikacılar kokuşmuş, bütün polisler rüşvetçi. Ama ben Amerika'nın böyle olmadığını biliyorum. Siz Amerikalılar da Türkiye'yi Midnight Express filminden tanıyorsunuz. Türkiye de o filmdeki gibi değil. Özal'ı da Amerika'da, Avrupa'da, Asya'da, çeşitli ve önemli toplulukların önünde dinledim. Dikkat ettim. Özal yeni dünyanın ipuçlarını ve değişimi anlatırken, dinleyenler not alıyordu. İlk Körfez Savaşı sırasında da baba Başkan Bush'u, böyle etkilemişti. Örneğin, Camp David'deki toplantı sırasında, Elektrik Etüd İdaresi ve GAP Projesi deneyimlerinden yararlanarak, Irak topraklarında Dicle'nin geçtiği ilçeleri ve hatta köyleri, isimleri ile sıralamış. O zaman Savunma Bakanı olan Cheney, Genelkurmay Başkanı olan Powell, haritada Özal'ın adını saydığı yerleri gözleri ile görünce, Özal'ın her cümlesini not etmeye başlamışlar. Özal ve Sakıp Sabancı arasında, Özal'ın Sabancı Holding Genel Koordinatörlüğü ile başlayan birliktelik, sonra arkadaşlığa dönüşmüştü. Sabancı hep "Bizi Turgut Bey, Adana'dan İstanbul'a gelmeye ikna etti. Böylece büyüme sürecine girdik" derdi. Her fırsatta tekrar ettiği bir de ortak anıları vardı. Tokyo'da bir asansöre binmişler. Asansör, tıklım tıklım, Japonlar'la doluymuş. Özal dürtmüş Sabancı'yı, - Baksana... Burada herkes bizden daha kısa boylu.. En uzun biziz, demiş. Sonra katıla katıla gülmüşler.
BELEDİYE BAŞKANLIĞI 1994'ün başındaydık. ANAP iktidar, Turgut Özal da Başbakan olmuştu. Benim İstinye'deki evimde, konuklarımla akşam yemeği yiyorduk. Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Şarık Tara gibi işadamları, Güneri Cıvaoğlu, Yılmaz Çetiner gibi gazeteciler vardı. Özal'ın İstanbul'a geldiğini ve Yeniköy'deki evine geçtiğini bildirdiler bana. Telefon ettim. Turgut Bey'e, bize akşam yemeğinde katılırsa, çok sevineceğimi söyledim. Semra Özal'la birlikte, biraz sonra geldiler. Sofrada laf lafı açtı ve iki ay sonra yapılacak yerel seçimlerde, ANAP'ın İstanbul Belediye Başkan adayının kim olacağı soruldu Özal'a.. Özal, bu ismin henüz saptanmadığını söyledi. Ben, "Neden Sakıp Sabancı'yı Belediye Başkanı adayı yapmıyorsunuz" dedim. Özal, "hayır" da "olmaz" da demedi. Ama "olur" da demedi. Rahmetli Vehbi Koç, biraz mutsuz şekilde, mesafeli dinliyordu bu konuşmaları. Gece herkes ayrıldı. Ertesi sabah, Sakıp Sabancı telefonla aradı beni, - Mehmetçiğim, ben İstanbul Belediye Başkanı olmayı kafama koydum. Gelecek hafta New York'a gidip, orada bir büro açacağım. İstanbul'un altyapısı için, Amerika'da finansman arayacağım, dedi. Telefonu kapattım, yine çaldı. Bu defa Turgut Özal arıyordu. Beni evine çağırdı. Atladım arabaya, gittim. Dedi ki, - Sen Sabancı'yı ANAP Belediye Başkanı olsun diye önerdin. Bu olamaz. Ben Sabancı'nın şirketinde çalıştım. O benim patronumdu. Şimdi ben onun siyasi patronu olacağım. Bu ilişki yürümez, problemler çıkar!. Anlamıştım Özal'ın kendi siyasi kadrosundan bir isim aradığını. Doğru Tophane'deki Sabancı Holding binasına gittim. Sakıp Sabancı'yı buldum. Durumu şöyle anlattım: - Sakıp Ağa... Biraz önce Özal'la, senin belediye başkan adaylığını konuştum. Dedi ki: Sabancı Holding, Türk özel sektörünün dünyaya açılan en önemli yatırımcı gruplarından biridir. Eğer Sakıp Sabancı ANAP'tan aday olursa, Sabancı Holding bir partinin damgasını yer ve yaralanır. Sakıp Bey bize, müteşebbis olarak daha fazla lazım! Sabancı bu anlattıklarımı dinledi. Düşündü. - Haklı Turgut bey... Ben adaylıktan vazgeçiyorum ağam, dedi. HALKA MAL OLMAK Sabancı'nın 12 Nisan'daki cenaze törenini izlerken, Özal'ın 1993 Nisan'ındaki cenaze töreni geldi hatırıma. Aslında ikisi de "devlet töreni" ydi. Ama ikisi de "tören" değildi. Halkın katılımı ile gerçekleşen, birer sevgi ve teşekkür mitingiydi Özal ve Sabancı'nın cenazeleri. Siyasi görüşleri Özal'la hiç uyuşmayan ve ANAP'a hiç oy vermemiş kitleler de Özal'ı son yolculuğuna uğurlamışlardı. Yoksul, cebinde beş parası olmayan kitleler de dolar milyarderi Sabancı'nın arkasından gözyaşı döküyordu. İkisi de hayat oyununda, başrol oyuncusu olmayı başarmıştı.
|