Kural yıkıcı deli dahi; Miro
Dünyanın en önemli çağdaş sanat mabetlerinden biri olan Centre Georges Pompidou'daki Miro sergisi gözkamaştırıyor
Hiç böylesine boğulmamıştım mavinin en derininde, en deniz aşırısında. Miro mavisini fotoğraflarda görmüş, 80 yaşına dek yakın dostu Picasso'nun mavisine özendiğini duymuş, acayip malzemelerle elde ettiği renkleri jelatinlerden yaptığı tuvallerine kalın fırçalarla sürdüğünü okumuştum. Yıllarca bir hattat sabrıyla çalıştıktan sonra da sıkılıp, fırça hareketlerinde "beceriksizliği", aramaya başladığını biliyordum. Ama, tabloların kendilerini hiç görmemiş, mavinin böylesinde hiç yüzmemiştim... 20. yüzyılın en büyük dahilerinden biri olan Miro'nun bu kadar çok eseri, New York ve Barselona sergilerinden bu yana bir araya gelmemişti. Dünyanın en önemli çağdaş sanat mabetlerinden biri olan Centre Georges Pompidou, dört ay boyunca, resim sanatında yepyeni bir "işaretler alfabesi" icat eden İspanyol sanatçının 240 eserini sergiliyor. Daha 20 yaşındayken, resim yapmak kadar yaptığı resmi altüst etmekle de uğraşan Miro, çok kısa sürede usta bir renk avcısı olur. Bir süre sonra renklerin kendisine yetmediğini, artık biçimlerinde de yepyeni bir şeyler bulması gerektiğini hisseder ama neyi aradığını bilemez. Ufacık bir ışığı yakalamak için saatlerce, günlerce doğayı seyreden Miro, ağır ağır kübizme yaklaşır ve yepyeni bir geometri yaratır. Miro, Paris'e yaptığı geziler sırasında dönemin tüm büyük ressamlarıyla tanışarak hayal gücünün sınırlarını zorlamaya başlar. Artık gerçek, kendi deyimiyle, onun için "ulaşılması gereken bir sonuç" değil, sadece bir çıkış noktası haline gelmiştir. Gerisini içgüdülerine bırakır Miro. Bundan sonrasında ise klasik bir fırça tuval ilişkisi Miro'yu ilgilendirmemeye başlar. Sanatçı tablolarının içine şiirler, kelimeler, kolajlar, objeler katar. Kum taneleri, böcek pislikleri, çocuk patikleri, tüyler ve deniz kabukları işlerinin baş köşesindeki yerlerini alırlar.
EROTİK İLİŞKİ Yalnızca Picasso, Klee, Kandinsky gibi sanatçılar değil, filozoflar, yazarlar ve hatta Einstein gibi bilim adamları Miro'nun işlerine büyüteç tutmaya başlarlar. İlk kez bir sanatçı, eseriyle erotik bir ilişkiye girmiştir. Miro, resimlerini şehvetle boyadığını, sevgili değiştirir gibi stil değiştirdiğini, tablolarında sık sık kullandığı toprak, güneş ve kum figürleriyle aşk yaşamak istediğini söylemekten çekinmez. İspanyol dahi, yepyeni bir resim dili, bambaşka bir anlatım yarattı. Perspektiflere, geniş açılı bir objektif gibi bakan Joan Miro, her fırsatta resmin ötesine geçmek için resmi katlettiğini söyledi. Resimlerine resim demekten nefret ettiği için onlara "X" adını verdi, hayatı boyunca "X'leriyle" gidebileceği en uzak noktaya ulaşabilmek için tuvalleriyle didişti, boğuştu. Miro'nun uğraşı, güzel ve hijyenik resimden uzaklaşabilmek, boşluğa ve bilinç altına yaklaşabilmek oldu. Onun için renkler sadece tuvaldeki lekelerdi, itici ceninler, doğmamış bebeklerdi. Miro gibi "Resim sanatını dinamitlemiş" bir deli dahinin tabloları arada bir, şık evlerde halı motifleri olarak karşıma çıktığında "yazık" diyordum kendi kendime, "Bu kadar mı ihanet edilir bir sanatçının ruhuna?" Neyse ki, Paris Miro'yu bir kez daha hatırladı, bizlere de onun "dekoratif" bir sanatçı değil, gerçek bir kural yıkıcı olduğunu hatırlattı...
Sedef Ecer
|