|
|
Biyoenerji sayesinde herşeyi bağışladım
Sibel Kalaycı, kanserin göğsünü ve karaciğerini sardığını öğrenmesinin ardından, onlar kadar yaşayamayacağını düşünerek, yaşlılara karşı öfke duyduğunu itiraf ediyor Biyoenerji seansı sonrasında, Sibel'in hastalığına ve hayata bakışı değişmiş. Gördüğü terapi ile kendisi dahil, herşeyi ve herkesi bağışlayarak, gülümsemeyi başarmış
Hastalığını yeni öğrendiği zamanlarda, onların yaşına kadar ulaşamayacağı düşüncesiyle içinde yaşlı insanlara karşı bir öfke oluştuğunu anlatan Sibel, bu sırada işyerine düzenli olarak gidemese de, evden haber yazmayı sürdürmüş. Haber yazmanın kendisini yaşama bağladığını ve hasta olduğunu unutturduğunu söyleyen Sibel, ölüm korkusunu yenmeyi ve hastalığıyla birlikte yaşamayı öğrenmesini şöyle anlatıyor: "Bir gün yine haber için psikolog ve aynı zamanda biyoenerji uzmanı olan Dr. İbrahim Davutoğlu'nu aradım. Renkler ve insan psikolojisi üzerine telefonla röportaj yapmak istiyordum. Benden muayenehanesine gidip orada görüşmemizi, bana biyoenerji de uygulayacağını, kemoterapinin yan etkilerini azaltabileceğini anlattı."
ZORDU AMA BAŞARDIM "Aslında, biyoenerjiye inanmayarak gittim" diyor Sibel: "Çünkü çok komik geliyordu. Ama haber de yapacağım ya, el mahkum gittim. Röportajın ardından, psikolog biyoenerji uyguladı. İnanılmaz bir şeydi. Sonra da bir süre sohbet ettik. Benden, 'Kendim dahil her şeyi ve herkesi bağışladım' dememi istedi. Bu çok zordu ve söyleyemiyordum. O hastalık psikolojisiyle bunu söylemek o kadar zordu ki. Uzun bir uğraşın sonunda nihayet, yüreğimin derinliklerinden söylemeyi başarabildim. Röportaj notlarımı alıp, sokağa çıktım. Kendime bir sakız aldım ve zıplayarak yürümeye başladım. Öylesine huzur doluydum ki, yüreğimin ta derinliklerinden, Tanrı'ya şükrediyordum. 'Tanrım sana şükürler olsun, iyi ki kanser olmuşum' diyordum. Bunu gerçekten ve duyumsayarak söyledim."
YARIN ASLA OLMAYABİLİR "Artık hiç kimseye, hiçbir şeye ve en önemlisi kendime karşı öfkeli değildim. Her şeyle barışmıştım. Yaşama, doğaya, insanlara, çocuklara, herkese, her şeye gülümsüyordum. Artık yaşlıları da kıskanmıyordum. Yaşlılıkla ilgili planlar yaparken ve tüm mutluluklarımı yarına ertelerken, öğrendim ki yarın asla olmayabilir. Her şeyi, bugün, bu an yaşamak gerekiyor. Özel yaşamla ilgili tüm şirin planları emeklilik sonrası için yaparken, asla emeklilik yaşına ulaşamayacağını öğrenmek... Kim bilir, belki de üzülmemi gerektiren bir durum. Ama ben mutluydum. Yaşamı ertelememeyi, dolayısıyla ıskalamamayı öğrendim. Ne mutlu bana ki, kanser hastası oldum. Artık yaşamımın bir anlamı var. Yaşamımın geri kalan süresinin her anını doya doya yaşamam gerektiğini anladım. Bu, hastalığımın bana bir hediyesi. Tanrı'nın bize verdiği sürenin aslında sonsuza kadar olmadığını, geçen her anın çok değerli olduğunu biliyorum. Doğan güneş hep bir başlangıç ve artık biliyorum ki; içtiğim çayın çok özel bir tadı var. Güvercinler ne güzel uçuyor ve çiçeklerin ne güzel yaprakları var. Denizdeki dalgalar ne uyumlu... Yaşamımın o anına kadar çiçekleri hep sevmiştim ve her çiçek gördüğümde, yüzeysel bir şekilde, 'Ay ne güzeller'demiştim. Ancak hepsi o kadardı. O andan sonra ise, bir çiçek gördüğümde renklerindeki uyumu, inceliği algılıyorum. Dokunuyorum ve hissediyorum. Çünkü önemli olanın; insanın yaşayacağı yılların uzunluğu değil, yaşayacağı süreyi anlamlı bir şekilde geçirmesi olduğunu öğrendim."
KENDİMLE GURUR DUYDUM Biyoenerji sonrası rahat bir kemoterapi süreci geçiren Sibel, daha sonra "radyoterapi" yani ışın tedavisine başlamış. Kemoterapi ve radyoterapi sürecinin de eğlenceli olduğunu söyleyen Sibel, "Aslında benim çok iğrenç bir sesim var ama buna rağmen hastanelerin o insanı boğan koridorlarında muayene ve tedavi için beklerken, içimden bazen biraz hafif sesle ama sürekli şarkı söyledim" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bir gün hastanede hiç tanımadığım bir kadın yanıma yaklaştı ve bana teşekkür etti. Beni sürekli gülümserken ve şarkı mırıldanırken görünce, içine umut doğuyormuş, evde ailesine beni anlatıyormuş. 'Hastanede bir kız var, onu sürekli gülümserken görünce mutlu oluyorum, ben de umut doluyorum' diyormuş. Bir kez daha kendimle gurur duydum."
|