Sayısal engel, siyasal açılım...
Kıbrıs'ta dün ortaya çıkan tablo ve bu tabloya ulaşıncaya kadar yaşanan süreç, bundan sonra dünyanın pek çok yerindeki sorunların çözümünde "pusula" olabilecek bir "veri hazinesi" elde edilmesini sağlamıştır. Uluslararası iradenin tam mutabakatı ile oluşturulan çözüm süreci ve bunun zemini olan plan, KKTC'nin ve Türkiye'nin uluslararası irade ile "paralel" düşen tavrı desteklenmiş, buna karşılık Yunanistan ve Rum kesimi bu irade ile "çatışan" taraf durumuna düşmüştür. Böylece, şöyle ya da böyle oluşturulmuş kısırdöngü Kıbrıs Türkleri lehine kırılmıştır. Kuşkusuz, olması gereken, plana iki tarafın da "evet" demesiydi. Böylece Kıbrıs'taki iki halk ve iki egemen cumhuriyet ortak bir şemsiye altında AB'ye girecekti. Fakat Rum kesimi, Yunanistan'ın açık desteği ile bu sürecin sonuca ulaşmasını engellemiştir. Bu sonuç bir engel gibi görünse de Türk tarafı açısından ciddi bir açılımın doğması anlamına geliyor. Türk tarafı Rumların olması gerekeni engellemesine rağmen optimum bir nokta yakalamıştır. Böylece ilk defa denklem tersine dönmüş ve Türk tarafı açık bir biçimde Rum tarafına karşı stratejik üstünlük elde etmiştir. Rum tarafı, Kilise destekli kaba milliyetçili- ğini perdeleme faaliyetleri yüzünden geleceği doğru okuyamamıştır. Fakat Rum tarafının bu milliyetçi tavrı, bu sefer, Türk tarafının kazanımlarını zedeleyecek sonuçlar doğuramamıştır, çünkü hem Türkiye, hem de KKTC stratejik bir vizyonla en doğru pozisyonu almış ve bunu ısrarlı bir şekilde üretmiştir. Bundan sonrasında dünyanın önünde ciddi bir "ahlak" sınavı vardır. Uluslararası irade ile açık biçimde çatışan Rum tarafını AB'ye alma kıskacına kendisini angaje etmiş uluslararası düzen, bunu dengeleyecek adımları süratli ve etkili biçimde atmak zorundadır. Bunun da tek adı vardır: Türk tarafının "haksız" izolasyonuna son vermek. Eğer ortaya çıkan tablodan sonra Rum tarafının süreci kilitleyen tavrı, bir yol kazası gibi algılanır ve etkili yaptırımlar uygulanmazsa ve Türk tarafının ortaya koyduğu irade, bir müddet sonra unutulmaya terk edilecek bir jest gibi değerlendirilirse; ABD, BM ve AB ekseninde şekillenen uluslararası iradenin saygınlığı ciddi biçimde zedelenecektir. Ayrıca böyle bir durum, uluslararası sorunların diplomasi yoluyla çözümüne dönük inanç ve beklentilerin tümüyle rafa kalkması anlamına gelecektir.
Unutulmaması gereken bir nokta da, Türkiye'nin ve KKTC'nin milli çıkarları bakımından ulaşılan bu optimum noktanın, şimdiye kadar Kıbrıs konusunda statükocu duruş sahiplerinin yaklaşımlarının terk edilmesiyle elde edildiğidir: Kıbrıs'a giderek milli çıkarları korumak adına "hayır" kampanyası yürüten siyasi partilerin tezlerinin tam tersi bir yaklaşım bugün milli çıkarların korunması açısından en verimli noktaya gelinmesini sağlamıştır. Türkiye'nin tüm kurumlarının mutabakatıyla kademe kademe ördüğü bu strateji, Rumlar'ın doğurduğu "sayısal engel"e rağmen, Kıbrıs Türkleri için gerçek bir "stratejik açılım" üretilmesini sağlamıştır. Bu nokta bundan sonrası için de ışık tutması bakımından önemlidir. Türkiye'nin içinde yaratılan sinerji, milli çıkarları sloganlaştırarak kutuplaşma üretmek isteyen siyasilerin tüm tezlerini boşa çıkarmıştır.
|