Roman kahramanı Dinamo
Geçen pazar "AKTÜEL PAZAR" da Mehmet Altan "Bir meydan, bir heykel, bir yazar..." başlıklı yazısında yerel seçimler nedeniyle Trabzon izlenimlerini aktarırken "hafızasında daha alt bir rafa yerleştirdiği" Hasan İzzettin Dinamo'dan da söz ediyordu. Çünkü, Trabzonlular bir meydana, "çektiği acıları anlatmayan, o muhteşem eserleriyle övünmeyen, kıymetinin bilinmemesinden yakınmayan" Dinamo'nun bir heykelini dikmişlerdi. Altan, yaşamını Menekşe'de bir gecekonduda tüketen Dinamo'nun hayat hikayesini özetledikten sonra "Keşke kendisi de bunu görebilseydi" diyerek bitiriyordu yazısını... Altan'ın "hafızasının alt rafı"nda sakladığı Dinamo ile ilgili anıları, beni 1992'de "Sarmal Yayınları" arasında çıkan "Şair Cezaevi Kapısında" kitabımda anlattıklarıma götürdü. Türk şiirinin tarihi biraz da cezaevlerinin tarihi değil miydi? Dinamo da işte bu tarihi yazanlardan biri... 1935'te Sivas Öğretmen Okulu öğrencisiyken trenin bu kente ilk gelişi nedeniyle uzun bir şiir yazar: "Tren"... Fakat şiir, zamanın başbakanı İsmet Paşa'nın tren siyasetine aykırı bulunacak ve Dinamo "yukarıdan gelen emir" ile Ankara Ağır Ceza'da dört yıl hüküm giyecektir. Üstelik şiirin tek müsveddesi, polis marifetiyle İsmet Paşa'nın eline kadar gittiği için de kayıplar hanesine yazılacaktır. 1939'da cezasını tamamlar ve İstanbul'a gelir. Atatürk'ün bir söylevinden esinlenerek "Vatan Şarkısı" başlıklı şiiri Suat Derviş'in sahibi olduğu "Yeni Edebiyat" dergisinin 25. sayısında yayınlanır. Şiir, yayınlandıktan sonra dergi kapatılır ve Dinamo sıkıyönetim mahkemesine verilir. Karşısında liseden arkadaşı Halet, savcı olarak durmaktadır ve Dinamo'nun "Altındağ diye hayali bir ülke yaratarak bunun aracılığıyla komünizm propagandası yapması" üzerine ağır bir suçlama hazırlamıştır. Dergi kapatılacak ve Dinamo, "Vatan Şarkısı" ile birlikte sekiz şiirinden dolayı bir yıl hüküm giyecektir. Bu sırada yedeksubaylık hakkını kazandığı halde askerliği gündeme gelir. Önce er olarak bir kıtaya verilir. Burada öldürüleceği haberini alınca firar eder, İstanbul'da kalacağı yeri olmadığından Karacaahmet mezarlığında saklanır. Yakalanınca iki ay hücrede kalır. Bir yıllık yargılama sürecinden sonra bir yıl ağır hapis cezasıyla eski kıtasına teslim edilir. Garnizon mahkemesi tarafından altı ay hapse mahkum edilir. Bu cezanın bitiminde ise önce Erzincan'a, ardından Pülümür'e ve Muğla'ya sürgüne gönderilir. Bu askerlik serüveni yedi yıl sürecek ve 1949'da yakasını kurtarabilecektir. Şimdi bir başka parantez açmak istiyorum.. Daha geçenlerde yitirdiğimiz sevgili Suphi Nuri İleri'nin derlediği "Yeni Edebiyat Şiir Antolojisi"ne "önsöz" niyetine "Yeni Edebiyat şiirlerinin anımsattığı unutulmuş günler"i yazan Rasih Nuri İleri, Dinamo'nun bir başka Yönünün perdesini aralamaktadır. Nazım Hikmet'in şiirleri adeta bir parti bayrağı misali dalgalanırken Nazım, Komintern kararıyla Türkiye Komünist Partisi'nden dışlanmış durumdadır. Bu dönemde parti, Nazım'ın yerine yeni bir "Parti Şairi" aramak gereğini duyar. Bu şair de Dinamo'dur.
OLAYLI DÜĞÜN Rasih Nuri, İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şube Müdürü Parmaksız Hamdi'nin "Bu komünistler bizi uyuttu, Dinamo'nun düğününü atladık, önemini anlayamadık" diye hayıflandığı Dinamo'nun "olay"lı düğününden de söz eder. Dinamo, TKP Politbüro üyesi Halil Yalçınkaya'nın kızı ile evlenecektir. Yalçınkaya, yıllarca polisi uyutabilmiş, tutuklamaların dışında kalmış, ancak 1950 tevkifatında gerçek sıfatıyla ele geçirilebilmiştir. "Oysa" diyor Rasih Nuri, "benim neslim komünistlerinden her biri için Dinamo'nun düğününde bulundum diyebilmek adeta bir icazet, bir unvan niteliği taşımaktaydı. Gizli Parti'nin bütün yöneticileri, ileri gelenleri o düğünde bulunmuş, düğün adeta bir parti toplantısı, genel kurulu niteliği kazanmıştı. Reşat Fuat'tan Abidin Dino'ya kadar..." Yani TKP, bir anlamda bu düğünle kongresini yapmaktaydı... Trabzonlu kadirşinas hemşehrileri heykelini diktiğine göre, Dinamo'nun inancı uğruna çektiği bunca "eziyet" de bir romanda yaşamasını sürdürür bir gün elbet...
|