| |
|
|
Amerikalı yapıyor... Biz niye yapmayalım?
Çarşamba akşamı Beyoğlu Sineması'nda çok güzel bir film vardı: 'Bir Adamın Ruhu'. Ünlü yönetmen Martin Scorsese bu kez yapımcı olarak ilginç bir seriye imza atmış: 'Blues'. 'Blues' müziğini bizim bazı türkülerimi ze benzetebiliriz. ABD'de köle olarak çalıştırılan ancak özgürlüklerine kavuştuktan sonra da yoksul bir hayata mahkedilen Siyahlar'ın müziğidir. İşte Scorsese, yedi yönetmenle anlaşıp blues müziği hakkında film- ler yaptırmış. Film Festivali yöneticileri iyi ki bu seriyi getirmiş. Peki 'Bir Adamın Ruhu'nu kim yönetmiş biliyor musunuz? Wim Wenders! Wenders filmde blues müziğinin unutulmaz ustalarından Skip James, 'Kör' Willie Johnson ve J. B. Lenoir'ın öyküsünü anlatıyor. Mesela Skip James stüdyoya girip tümü kendi bestesi olan 18 harika şarkıyı art arda söyleyebilen... Gitarı ve piyanoyu aynı ustalıkla çalan olağanüstü bir yetenek. Gözleri görmeyen Willie Johnson'ın bir parçası ('Dark was the Night') ise meğer Voyager ile uzaya gönderilmiş. (1977'de araca başka zeki canlılara rastgelme olasılığı düşünülerek dünya kültüründen örnekler yerleştirilmişti.) 'Filmde o üç devin müziklerini yorumlayan çağdaş sanatçılar da yer alıyordu: Nick Cave, Lou Reed, Cassandra Williams gibi... Önce cızırtılı bir kayıttan parçanın orijinalini dinliyorsunuz... Ardından da bu ünlü şarkıcılardan...
Filmden sonra şöyle düşündüm: Neden bizde de benzeri bir proje olmasın? Bu çalışma mesela 'arabesk' için yapılabilir. Wim Wenders'ın filmde anlattığı üç Siyah blues ustası da ebediyete göçmüştü. Dolayısıyla aktörler onları canlandırıyordu. Halbuki bizim arabeskçiler kanlı, canlı ve faal. Bazı sahnelerde kendilerini oynayabilirler. Düşünsenize... Diyelim ki Sinan Çetin, Orhan Gencabay'ı; Ezel Akay, Müslüm Gürses'i; ne bileyim Mustafa Altıoklar, Ferdi Tayfur'un hayatını ve müziğini anlatsa... Şahane olmaz mı?
|