| |
Baba'nın sonbaharı
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın dün TBMM'de yaptığı konuşmayı dinlerken müthiş hüzünlendik. Ve de ürperdik. Hüzünlendik, çünkü bir insan dünya gerçeklerinden böylesine kopuk, globalleşme sürecinden bu kadar habersiz olabilir mi? Bu kadar geçmişte kalabilir mi? Ürperdik, çünkü dünyaya hâlâ Soğuk Savaş dönemi gözlüğüyle bakan biri, halkına güvenli, umutlu ve mutlu yarınlar vaat edebilir mi? O halkı ki, daha bir gün önce Lefkoşa'da "Gemileri yaktık, dönüş yok" diye haykırmıştı. O halkı ki, ömürlerinin açık cezaevinde tükenmesinin öfkesiyle, "Biz yandık, hiç olmazsa çocuklarımız kurtulsun" çığlıkları atmıştı.
Kızıl Meydan turisti Ancak bu çığlıklar Denktaş'ın bir kulağından girip diğerinden çıktı. Tıpkı 2003 Mart'ındaki gibi. Hatırlayın; Rumlar'ın AB'ye giriş anlaşmasını imzaladığı 19 Nisan öncesi son şansın yok edilmesine isyan eden Kıbrıs Türkleri, 27 Şubat'ta sokaklara dökülmüştü. Kıbrıs tarihinin en büyük mitingiydi o. Ama Denktaş'a vız gelmişti. 6 Mart'ta TBMM'de kürsüye çıkmış, dünkü gibi bir konuşmayla, halkın umutlarının kendisi için önem taşımadığını göstermişti.
Çünkü o duvarın ardındaki liderdi. 1956'da Budapeşte'de, 1968'de Prag'ta Macar ve Çek halklarının üstünden tanklarla geçenler gibi... O yüzden şimdi Ekim Devrimi'nin yıldönümünde Kızıl Meydan'da toplanan duvarın yıkıldığından habersiz ya da o gerçeği kabullenmemekte direnen bir avuç nostaljik komünisti hatırlatıyor. Yazık. Ve duvarının elden gitmekte olduğunu görmenin hırçınlığıyla işi herkesi yalancılıkla suçlamaya kadar vardırıyor. Sadece bir örnek vereceğiz:
Denktaş ve Komutan Denktaş, Başbakan Erdoğan'ın Kıbrıs'ta kalıcı çözümün unsurlarını "Kıbrıs Türkleri'nin güvenliği, eşit statüsünün ve siyasi eşitliğinin korunması, iki kesimliliğin muhafazası" diye saydığını hatırlattı ve ekledi: "Sayın Başbakan'ın isabetle altını çizmiş olduğu hususların hiçbiri Annan Planı ile getirilmek istenen çözümde yer bulmamıştır." Bir de Denktaş'tan iki gün önce Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün bu konudaki değerlendirmesine bakalım: "Annan Planı'- nın olumlu unsurları iki kesimliliğin tanınması, KKTC'nin egemenliğini kaybetmekle beraber kurucu devlet olarak ikili egemenliğinin ve siyasal eşitliğinin sağlanması, KKTC halkının daha rahat ve huzurlu bir ortamda yaşayacak olmasıdır." Siz olsanız haftalarca geniş bir uzman kadrosuyla Annan Planı'nı değerlendirerek bu sonuçlara varan Org. Özkök'e mi inanırsınız, yoksa Annan Planı'nı daha en başında, 2002 Kasım'ında reddeden, o günden beri plan 4 kez değişmesine rağmen, görüşleri zerrece değişmeyen Denktaş'a mı? Şimdi yakındığı -Türkiye'nin de kaygı duyduğu- derogasyonların AB birincil hukukuna dahil edilmemesine gelince, onun da sorumluluğu Denktaş'ın omuzlarında. Annan da, AB yetkilileri de, gerek 12 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi'nde, gerekse Rum yönetiminin AB'ye katılım anlaşmasını imzaladığı 19 Nisan 2003 Selanik Zirvesi öncesinde, "Gelin bu anlaşmayı referanduma götürün. Yoksa Rumlar tek başlarına AB'ye girecek ve hukuk açısından başınız çok ağrıyacak" diye uyarmamışlar mıydı? Denktaş şimdi "Kul hata yapabilir" diyor. Ama bu kadar çok, ısrarlı, bilinçli, bu kadar kör gözün parmağına hata yapılmaz ki....
|