Hepsini yan yana koyup kucaklamak istiyorsunuz
İnsan çocuğunun zihinsel engelli olduğunu öğrendiğinde ne yapar? İsyan edip ağlamaz mı, "Niye ben?" demez mi egoistçe? "Dedim" diye yanıtladı Berti Erbeş; "Sonrasında çaresinin eğitim olduğunu öğrendim"
Onlar çocuklara gülüşlerini geri veriyor. Dünyanın en zor işi bu. Belki de en acı vereni. Yok yok onlar için öyle değil. Onlar çok önce gözyaşlarını pırıltıya çevirmiş. İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı'ndaydım iki gün önce. Birbirinden mutlu çocuklarla tanıştım orada. Koşuyor, oynuyor, spor yapıyorlardı. Yaşça büyük olanları mandal yapıyorlardı. Neden mi mandal? Üretime katkıda bulunmak, bir işe yarayabilmek için... Oturduğu yerden elini uzatıyor küçüğün biri, elinde kırmızı bir mandal, "En güzel renk bu" diyor, gözleri sorarcasına bakıyor, sen de öyle düşünmüyor musun? "Harika" diyorum, bir anda gözlerinin içi gülüyor ama yüzü asık, ne de olsa ciddi bir iş yapıyor. Anneler geliyor kucaklarında bebekleriyle, "Yardım edin, ne yapmalı, ne etmeli?" diyorlar.
Sahi insan çocuğunun zihinsel engelli olduğunu öğrendiğinde ne yapar ki? İsyan etmez mi, ağlamaz mı, bağırıp çağırmaz mı, "Niye ben?" diye sormaz mı egoistçe? "Sordum tabii" diye cevap verdi İZEV'in Başkanı Berti Erbeş. Berti Erbeş oğlundaki değişiklikleri fark ettiğinde Saim henüz iki buçuk yaşındaymış. Karısıyla birlikte gitmedikleri doktor kalmamış. Yurtdışı yurtiçi, bütün uzmanların ortak kelimesi "Eğitim" olmuş. İyi de nerede? İlk önce şu anda İZEV'in bulunduğu binada hizmet veren ilkokulda bir alt sınıf oluşturulmuş. Başlangıçta iyi bir gelişme gibi gözükse de, engelli olmayan çocukların aileleri itiraz etmişler, demişler ki "Biz onları istemiyoruz". "Bugün dönüp baktığımda onlara da hak veriyorum" diyor Berti Erbeş. "Ne yapsınlar, engelli bir çocukları yok, ne hissettiğimizi anlamaları mümkün değil". Çok güzel şeyler oluyor, İstanbul'da, Türkiye'de...
Bütün siyasi karmaşaya, kavgaya dövüşe rağmen çok güzel şeyler oluyor... Etrafımız ateşle çevrili. Kosova, Gürcistan, Suriye, Irak... Silahlar ateşleniyor, bombalar patlıyor, alevler yükseliyor gökyüzüne... Hayat pahalılığı, seçim telaşı, müstehcenlik tartışmaları derken birileri güzel bir şeyler yapıyor. Hem de çocuklar için. Engelli ya da engelsiz onlar bizim geleceğimiz değil mi ki sanki? Uzun uzun okulu geziyorum. Spor salonu müthiş, içerde hummalı bir beden eğitimi dersi var. Enerjilerini vücut hareketlerine aktarıyorlar, adeta dolup taşıyorlar. İkinci durağım fizik terapi odaları. Küçükler annelerinin yanında. Annelerin yüzü hafif endişeli, acaba doğru terapiyi evde uygulayabilecek miyim? Şimdi bir evin içindeyim. Mutfağı, yatak odası olan bir evin. Yaşça çok daha büyük bir engelli öğrenci çorbayı karıştırırken gülümsüyor, bir öteki sofrayı kurmayı öğreniyor, diğeri para saymayı...
Meraklı bakışlarımdan soruyu anlayan Berti Erbeş, cevaplıyor. "Oğlum şu anda 21 yaşında, eğer bana ya da annesine bir şey olursa oğlumuza ne olacak? İşte hayattaki en büyük korkum bu. O yüzden evde nasıl yaşayacaklarını öğrenmeleri çok ama çok önemli. Engelli çocukların hayatlarını tek başlarına sürdürebilmeleri için gerekli eğitimin verilmesi şart."
*** *
Peki ben durup dururken niye yazıyorum İZEV'i? Bu sorunun cevabını "Yeni keşfettim de ondan" diye basitçe vermeyi isterdim ama maalesef sebep bu değil. Sebep yeni kanun. Yani İZEV gibi onlarca vakfı kapsayan ve ocak ayında kabul edilen kanun. Kanun ne diyor? "Bazı dernek ve vakıflar sistemi öylesine suistimal ettiler ki biz bunları kaldırmalıyız" diyor. Tabii kurunun yanında yaş da yanıyor. Düzgün çalışan ve özellikle İZEV gibi çalışanlarının büyük bir bölümü vakıflar tarafından istihdam edilen kuruluşlar, faaliyetlerine son vermek zorunda kalıyorlar. Şaka değil. Türkiye'nin her yerinde sivil toplum hareketlerinin bir uzantısı olarak vakıflaşanların hemen hepsi, çok kısa bir süre içinde taslarını taraklarını toplayıp gitmek zorunda kalacaklar. Niye? Birileri vakıfları kötüye kullandı diye... Peki örneğin İZEV'deki çocuklara ne olacak? Kim altlarını temizleyecek ya da kim yemek verecek onlara? İZEV gibi kuruluşlara her gün şükreden anne babaların hakları ne olacak? Kimin o çocuklardan gülüşlerini alma hakkı var? Berti Erbeş'in başvurmadığı yer kalmamış. Adalet Komisyonu, Vakıflar Genel Müdürlüğü... Hepsi hak vermiş, "Sizin için özel yönetmelik çıkması gerek" demişler. Demişler de ne olmuş? Hiç!
Erbeş son olarak Cumhurbaşkanı'na yazmış. Uzun uzun vakıfta neler yaptıklarını anlatmış, yardım istemiş. Şimdilerde cevabını bekliyor. 10 gün içinde herhangi bir gelişme olmazsa ya bütün öğrencileri devlete teslim edip gidecek ya da hapse girecek. Bu işin şakası yok. Yine de "Eğer Milli Eğitim'in bizim sağladığımız imkanları sağlayacağını düşünsem bugün giderim" diyor. Okulun koridorlarında yürürken bir taraftan çocuklara el sallıyorum, bir taraftan da düşünüyorum. Hani her şeyi devletten beklememek gerekiyordu? Hani sivil toplum örgütlerinin büyük önemi vardı AB'ye girmeye çalıştığımız şu dönemde? Hani? Engelli bir çocuğa sahip olmak nasıl bir his bilmiyorum. O ebeveynlerin hissettiklerini, yaşadıklarını doğru aktarabileceğimi de sanmıyorum. Ama tek bildiğim İstanbul'da Türkiye'de iyi bir şeyler oluyor, daha da olacak. Yeter ki fırsat versinler.
200'DEN FAZLA ÇOCUK Erbeş ve 21 yaşındaki oğlu Saim'i soldaki resimde görebilirsiniz. İZEV'deki çocuklara sadece ders verilmiyor kuşkusuz. İnsanları sevmeyi, saygı duymayı en önemlisi de birey olmayı öğretiyorlar. Orada çocukların yüzlerindeki hüznü yok ediyorlar. Hepsini teker teker kucaklamak istiyorsunuz.
|