İslam cumhuriyeti ve reklamlar
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, zayıflatıcı krem reklamlarına savaş açmıştı. Bu reklamların devam etmesi gerekirdi ama öyle olmadı. Siz farkında mısınız bilmem ancak bu reklamlar gazete sayfalarından birer ikişer kaybolup gitti.
Şeytan ayrıntıda gizlidir. Bizler genellikle büyük olayları tartışır, ayrıntıları izlemeyi pek sevmeyiz. Amerika Dışişleri Bakanı Powell'ın Türkiye'yi İslam cumhuriyeti ilan edivermesi gerekli tepkiyi gördü. Bu bir dil sürçmesi miydi, yoksa bilinçaltının dışa vurumu mu bilemiyoruz. Ancak en yakın müttefiklerinden biri olduğunu ileri sürdüğü Türkiye'yi Pakistan ile aynı kefeye koyan bir dışişleri bakanı ile Amerika'nın işinin dünyada kolay olmayacağı kesin. Bir yanda Bush, bir yanda Powell engin bilgi ve kültürleriyle dünyayı aydınlatmaya devam eder herhalde. Bu büyük gaf Türkiye'de gerekli tepkiyi aldı ama bizce önemli bir ayrıntı gözlerden kaçtı. Bu ayrıntı, kadınların çok rağbet ettiği zayıflatıcı kremlerin reklamıyla ilgili. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun kendi eşi ve birkaç yüksek bürokratın eşinin şikâyeti üzerine bu ürünlere savaş açmıştı. Coşkun'un asıl yakınma konusu, bu ilanların iddia ettikleri işlevi yerine getirmedikleri üzerineydi ama konuşmasını asıl belirleyen temanın bu reklamlarda kullanılan çıplak kadın bedenleri olduğu aşikârdı. Coşkun, bu reklamları yerden yere vurmakla kalmadı, durdurulmaları için kendi bakanlığına bağlı kurullara başvurdu. Ancak bu talebi kabul görmedi. Tuhaf bir çıkış hukuk sistemi içinde çözüme kavuşmuştu. Bu reklamların devam etmesi gerekirdi ama öyle olmadı. Siz farkında mısınız bilmem ancak bu reklamlar gazete sayfalarından birer ikişer kaybolup gitti. Bir veya iki firma hanımlara iç çamaşırı giydirirken, şikâyete hedef olan ürünün reklamında kadın unsuru bile kalmadı. Firma ürününü tanıtırken kadın figürü yerine krem şişelerini kullanmaya başladı. Kremler kadınların kalça bölgesini bırakıp yüzüne odaklanmaya başladı. Bu neyin göstergesi? Bu Avrupa Birliği'ne iddialı bir şekilde aday olduğunu ortaya koyan Türkiye'nin gerek siyasetçisi, gerek işadamıyla hâlâ Şarklolduğunun bir göstergesi. Bir bakanın reklama sansür konulması için savaş ilan etmesi, Avrupa ve dünyanın belli başlı firmalarının Türkiye temsilcilerinin de bakanın bir çıkışıyla haklarından hemen vazgeçmeleri, ancak bir Şark ülkesinde olur çünkü. Hakkını savunamayan, ürününün reklamını Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yapmak için direnemeyen bir işadamı anlayışı gerçekten yürek yaralayıcı. Bu küçücük reklam olayı bile Türkiye'de demokrasinin hâlâ ne kadar köksüz, hak mücadelesi kavramının zihinlerden ne kadar uzakta olduğunun bir göstergesi. Bütün anlayışını siyasi iktidarla uzlaşma üzerine kurmuş bir girişimci sınıfı, ne kendisine, ne de ülkesine fayda sağlar. Siyasetçinin her sert çıkışında hukukun belirlediği özgürlük alanını kullanmaktan vazgeçen böyle bir girişimcinin Avrupa kavramı içinde yaşam alanı olamaz. Avrupa bugün olduğu noktaya geldiyse gerektiğinde buna, gerektiğinde siyasi iktidara kafa tutan bir işadamı sınıfının payı büyüktür. Türkiye'de ise bu sınıfa, her iktidarla birlikte sağcı, sosyal demokrat, muhafazakâr, liberal gibi etiketleri kolayca değiştiren, darbelere alkış tutan bir kültür egemen. Böylesi bir anlayış da Türkiye'nin Avrupalı olma mücadelesinin gerçekçiliğine gölge düşürüyor. Oysa Türkiye'yi Batı'ya taşıyacak olan sadece şirketlerinin bilançoları olmayacak. Türkiye'yi AB'ye bu şirketleri yönetenlerin, sahip olanların demokrasiye gerçekten sahip çıkması, başta kendi hakları olmak üzere temel insan haklarını savunmaları taşıyacak. Yoksa, zengin Arap şeyhliklerinden farkımız olmaz.
|