Ankara'nın nazı yüzünden tarıma teknoloji giremedi
Bira ve malt üretimi: 1966 yılında İngiliz Skoll bira tesislerine sahip sermaye grubu, arpa üretilen ülkelerde malt üretip ihraç etmek için yeni bir strateji hazırlıyordu. Biz bunu duyunca hemen temasa geçtik. O zamanlar Türkiye'de henüz bira yatırımı yoktu. Hemen Ankara'ya koştuk. "Yabancı sermayenin ismi, teknolojisi, ihracat pazarı var. Hem Türk tarımının gelişmesine de büyük katkıları olur" dedik. Ama, "Tarımda yabancı sermayenin ne gereği var" deyip dudak büktüler.
Avakado üretimi: Avakado çok pahalı bir üründür. Dünya pazarına da İsrail hakimdir. Bir Amerikan firması, "Topraklarınızda avakado yetiştirelim. Biz ihracatını garanti ederiz" önerisi ile bize geldi. Biz işi çok arzuladık. Bölgede başka insanlara da örnek olacaktık. Ancak, biradaki gerekçelerle bu iş de orada kaldı.
İhracata dönük entegre et tesisi: Edvard Sarıçoban adında enerjik bir işadamı, "Adana'da geniş arazileriniz var. Yağ tesisleriniz küspe üretiyor. Civar köylerde hayvan bol. Gelin ihracata dönük bir et tesisi kuralım. Ülkeye döviz getirelim" dedi. Aklımız yattı, Adana'ya gittik, çalışmaya başladık. Tam o sırada hükümet, "Et ihracatını sadece Et ve Balık Kurumu yapar" diye bir karar aldı. Mecburen çalışmaları durdurduk. O yıllar üzerine 'ekşi limon' sıkılmasaydı, bugün Adana'da birkaç et tesisi ihracat için çalışıyor olacaktı.
Akçelik: Türkiye'de büyük bir çelik tesisi kurmaya kalktık. Batı Almanlar'ın meşhur Tyessen firmasını ikna edene kadar canımız çıktı. Ankara'ya geldik. "Yabancı ortağın payını düşürün. Bizi sömürürler" dediler. Tam tersine, sermaye payı az olursa bizi sömüreceklerini bir türlü anlatamadık. Ve projeden vazgeçmek zorunda kaldık.