| |
|
|
Sezar'ın hakkı Sezar'a, Erdoğan'ın hakkı Erdoğan'a...
Sezar'ın hakkı Sezar'a, Erdoğan'ın hakkı Erdoğan'a... Türkiye uzun yıllardır ilk kez, uluslararası arenada, Kıbrıs konusunda uzlaşmacı ve çözümden yana bir görüntü verdi. Başbakan Erdoğan'ı da, Dışişleri Bakanı Gül'ü de, Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal'i ve Türk diplomatlarını da, yürekten kutlamalıyız. İsviçre'nin Bürgenstock kasabasında, Kıbrıslı Rumlar'ın ve Yunanistan'ın, 4'üncü Annan Planı'nı reddetmeleri ertesinde, Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar, gerçekten "Devlet Adamı"na yakışır içerikliydi. Bilindiği gibi, 4'üncü Annan Planı'nı Türkiye kabul etti, karşı taraf kabul etmedi. Ancak New York mutabakatı gereğince, taraftar işi Annan'a bıraktı. O da, hazırladığı metnin, 24 Nisan'da, Kıbrıs'ta referanduma sunulacağını açıkladı. İşte Erdoğan bu süreç içinde açıklamalar yaparken, alıştığımız üslupla konuşup, "Ne haber?.. Rumlar'a gol attık. Onları köşeye sıkıştırdık" falan demedi. Bunun yerine "Ne kazanan, ne kaybeden var... Al-ver yok... Amaç bütün tarafların kazanmasıdır" doğrultusunda konuştu. Ve açıkça, KKTC'de yapılacak referandumda, evet çıkması için katkıda bulunulacağını vurguladı. Erdoğan-Gül ikilisinin Kıbrıs Krizi'ni, bir çözüm noktasına getirebilmeleri, hem siyasi, hem diplomatik açıdan büyük bir başarıdır. Türkiye ve Yunanistan'ın zıtlaşarak Kıbrıs'ı "Filistinleştirme"leri ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde bir çözüm yerine, krizi kronikleştirmeleri, kimseye yarar sağlamadı. Ama bu durumdan, en çok Kıbrıslı Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti zarar gördü. Türkiye'nin iç ve dış politikası, sürekli "Haklı Kıbrıs Davamız" ipoteği altında yaşadı. Eğer "4'üncü Annan Planı" diye bilinen metin, referandumla onaylanırsa, ilgili her kesimin sırtından ağır bir yük kalkmış olacaktır. Gerek Kıbrıslı Türkler'in, gerekse Kıbrıslı Rumlar'ın, bu planın referandumda reddedilmesi halinde, doğacak olumsuzlukları hesap etmelerinin zamanıdır şimdi. Açık söyleyelim. Avrupa Birliği Türkiye'ye tarih verse de, vermese de, Kıbrıs'ın kalıcı bir çözüme bağlanması, hem Kıbrıslı Türkler'in, hem Türkiyeli Türkler'in ufkunu açacaktır. Aynı şekilde, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için önümüzde sonu belirsiz bir zaman süreci bulunsa da, Türkiye'nin kendisini AB kriterlerine uyarlaması, hepimizin çocuklarına ve torunlarımıza, daha uygar bir ülkede yaşama imkanı sağlayacaktır. Kıbrıs'taki 24 Nisan referandumunu vesile edip, olayı bir iç politika malzemesi haline dönüştürmeyi düşünenler, kendilerini dizginlemelidir. Eğer bu tutumun iç politikada bir etkin ağırlığı olsaydı, 28 Mart yerel seçim kampanyasında, Tayyip Erdoğan da, Devlet Bahçeli veya Doğu Perinçek gibi konuşurdu. Türk halkı, Tayyip Erdoğan'ı "Ver-kurtulcu" değil, "Çözümleyici" olarak gördüğü için, sonra gelen partilerin toplamından daha çok oy aldı AK Parti.. İnanması zor ama, galiba gerçek oluyor. Geleceğimizde, "Kıbrıs Krizi" olmayacak günler yaşamamız ihtimali var. Çözüm konusunda, Tayyip Erdoğan'ı sonuna kadar destekliyorum.
|