Harcamalar kontrol edilmeyince...
Türkiye bugün 93 bin 353 yerel yöneticisini belirleyecek. Bu seçim, yerel yönetimlerin, klasik şekilde yönetildiği dönemin de kapanışı olacak. Meclis'te bekleyen Yerel Yönetim Yasası Paketi'nin, muhalefetle anlaşmaya varılarak çıkarılması halinde, belediye başkanları, "yerel başbakanlar" haline dönüşecek. Bunun ardından da Belediye Gelirleri Kanunu çıkarılacak. Geçmiş yıllarda, hangi partiden olursa olsun, belediyelerin hesapsız harcamaları bir süre sonra Kent Vergisi olarak vatandaşa fatura edilecek. Şurası gerçek ki, bugün belediyelerin bir çoğu müflis durumda. Buna neden; seçim yatırımı şekline dönüşen kontrolsüz harcamaların getirdiği yük. Sonuçta, parti ayrımı gözetmeksizin belediyelerin neredeyse yüzde 90'ı borçlarını, hatta çalıştırdığı işçisine ücretini ödeyemez halde.
Harcamanın kontrolü Belediyeler ile ilgili 1984 yılından bu yana geçen 20 yıllık süre içinde birçok kanun çıkarıldı. Bazen yetkileri arttırıldı, bazen merkezi idarelerin kıskacına alındı. Bu süre içinde ihmal edilen tek şey vardı; belediye harcamalarının şeffaf, kontrol edilebilir ve halkın denetimine tabi tutulur olması... Yani belediyelerde bir harcama reformunun yapılması. Oysa bu yapılamadı. Bugün bundan dolayı birçok belediyenin, uçuk rakamlara ulaşan projelere imza koyduğundan söz ediliyor. Bir belediye başkanının projeleri hangi öncelik sırasına göre yaptığını hemşehrileri dahi bilmiyor. Projenin nasıl, kime ve kaça ihale edildiğini de bilen yok. Daha da önemlisi eğer üzerinde bir şikayet olmazsa, bununla ilgili denetim mekanizmalarının sağlıklı çalıştığından da söz edilemiyor. Projenin kaça mal olduğunu belediye meclisi üyeleri de dahil, sorana da sorgulayana da rastlanmıyor.
Belediye holding Açıkça belediyeler, bir süre sonra kendi zenginlerini yaratıyor. Hatta, belediyeler birer holding haline gelmiş bulunuyor. Durum böyle olunca belediye başkanları da kontrolsüz harcama yetkisine sahip müflis holding yöneticisine dönüşüyor. Bir zamanlar bankaların içine düştüğü durumun, kısa bir süre sonra belediyeler için de geçerli olacağı kaygısı da bundan kaynaklanıyor. Nasıl ki o dönemde bankacılık şeffaf hale getirilseydi, birçok banka batıp devletin sırtına yük olmak yerine kendi kurtuluş formülünü yaratacaktı; bugün de en küçüğünden en büyüğüne birçok belediyenin de aynı duruma geldiğinin altı çiziliyor. Bunun için "Reform yorgunluğu" içindeki Türkiye'nin asıl yapması gereken reformların başında belediye harcamalarının şeffaf olması geliyor.
Şimdi sırası Bugünden itibaren pek çok belediye başkanı ve meclisinin önünde yepyeni bir 5 yıl olacak. O nedenle belediye başkanları, daha göreve başlar başlamaz harcamalarının kontrolünü bizzat kendileri istemeli. Çünkü, bu belediye başkanlarının karşılaşabilecekleri baskılar için güçlü bir kalkan olacak. Göreve gelir gelmez, "seçimde senin için çalışmıştım, haydi şimdi sen de şu adamlarımı işe al veya bana şu ihaleyi ver" baskılarından kurtulmasını sağlayacak. Belediye başkanlarının aslında gereksiz olduğunu bildikleri halde yapmak mecburiyetinde kaldıkları harcamaların da önünü kesecek. Daha önemlisi, belediye başkanlarını özgür kılacak. Bu yapılmadığı takdirde, gelecek beş yıl da belediyeler için yeni bir felaket ve hatta çöküş döneminin yaşanmasına yol açacak. Bundan dolayı belediye gelirlerinden önce, belediye harcamaları kanununun çıkarılması gerekiyor. Bir de kentleri, kentlilerin yönetmesi... Bunun yol da herkesin bugün sandığa gidip özgürce tercihini yapmasından geçiyor.
|