Ülkemin töresi meşhurdur
Her memleketin "bir şeyi" meşhurdur ya.. Bu ülkenin de "töresi"nin üzerine yoktur. Töreyle yatar töreyle kalkarız. Töre için öz evladımızı suda boğar, karnındaki bebeğini şişleriz. Söz konusu namus olunca hemen dil susar, töre konuşur ve O'nun bildiği tek lisan da kurşundur. Geçmiş yıllardan aklımda kalan üç töre hikayesi var, hiç unutamadığım:
KADRİYE Kadriye benim kuzenlerimle aynı yaştaydı. Kuzenlerim yaz tatiline girdiği gün Kadriye de kara toprağa girdi. Kuzenlerden birinin karne hediyesi cep telefonu, birinin paten, diğerinin bisiklet. Kadriye'ye karne hediyesi yok. Okula da gitmiyor zaten. Ailesinin O'na layık gördüğü armağan ise, bir 'koca'. Hem de 70 yaşında bir koca. Benim kuzenlerden biri, alınan cep telefonunun markasını beğenmedi, küstü. Diğeri, pateni neden kırmızı değil diye ortalığı ayağa kaldırdı, küstü. Sonuncusu da bisikletinin selesi olduğunu, yani bunun bir kız bisikleti sayıldığını iddia etti, küstü. Kadriye'ye gelince, berdel verildiği 70'lik sübyancı kocasıyla geçirdiği ilk geceden sonra, ne cılız bedeni, ne de henüz çocuk aklı, bu ağır yükü kaldıramadı, küstü. Tüfeği ağzına dayadı. Öldü!
AZİZE Şanlıurfa'da 14 yaşındaki Azize, 'gönlünü', yani törenin anlayışıyla 'namusunu', komşu oğlana kaptırdı. Genç adam, törenin kurşunlarıyla can verirken, Azize de boğulsun diye Fırat'ın azgın sularına atıldı. Tıpkı iki yıl önce, istemediği adamla evlendirildiği için evinden kaçan Gönül'ün töreler gereği ailesi tarafından atıldığı gibi. Ancak Azize ve Gönül ya şanslıydı ya vadeleri dolmamıştı, ya da öldürmeyen Allah öldürmezdi. Artık ne derseniz. Sonuçta ikisi de azgın sulardan sağ kurtulmayı başardılar. Aileleri bunu öğrenince 'perişan' oldu. Töreyi yerine getirememenin, kendi evlatlarını öldürmeyi becerememiş olmanın utancıyla aşiretlerinden 'özür' dilediler. Artık yüzleri hep eğik kalacaktı.
MEHTAP Mehtap 22 yaşında. Evli. Bir çocuk annesi. Evladı hasta. Kocasının geliri yetmiyor. Mehtap da çalışmaya karar veriyor. Bir evde, yardımcı olarak işe başlıyor. Çok mutlu. Çalışmayı çok seviyor. Yaptığı iş hiç de zor gelmiyor. Hayatında ilk kez kendi kazandığı alın terinin karşılığıyla çocuğunun boğazına lokma giriyor. Ama Mehtap'ın da töre saplantılı bir babası var. Hemen devreye giriyor: "Benim kızım el kapılarında çalışamaz" diyor. "Eğer", diye de ekliyor; "Eğer evden dışarı çıkarsan seni vuracağım. Bunun için de gece gündüz, kapınızın önünde nöbet tutuyor olacağım". Kocası da ağzını açıp tek kelime edemiyor. Çünkü törelere kimse karşı gelemiyor.
SON KURBANIN SON BAKIŞI Sonuncu Güldünya. Cuma günü pek çok gazetenin manşetinde Gül'ün son bakışları ve hikayesi yer aldı zaten. Hikayeyi biliyorsunuz. Ben uzun uzadıya bir kez daha anlatmayım. Biz şimdi kime ne diyelim? Kanunlarında töre indirimi diye bir ibare yer alan ülkenin adalet sistemine Allah hiçbirimizi muhtaç etmesin. Bir tek bunu diyebiliyorum. Öyle aciz hissediyorum ki.
Not: Berdel'in ne olduğunu bilmeyeniniz varsa; Doğu illerinde yüzyıllardan beri süregelen uğursuz bir gelenek bu.. Bir aileye bir kız gelin verildiğinde, diğer aileden de bir kız alınıyor... Bir tür köle pazarı yani!
|