|
|
|
|
|
Bu savaşın benzeri bir daha görülmedi
|
|
Çanakkale'yi savunan yüz binlerce vatan evladı düşmanlarıyla birlikte bu topraklarda yatıyor
Aradan 89 Mart geçti. 1915-2004 arası yaşanan yıllar geçmişin külleri arasında kaybolmadan duruyor. Çanakkale çevresindeki toprakların her santiminde, kanla yoğrulmuş bir geçmiş yatıyor. Küflenmiş silahlar, paslanmış süngüler, bombalar kadar yazılmış ama gönderilmemiş mektuplar, yavuklu fotoğrafları, künyeler eşi görülmemiş bir savaşın en nadide müze parçaları olarak yaşıyor. Mart sadece bizim için değil, onlar için de önemli. Savaşa katılan ve ölenlerin torunları belki de yapılmış bir büyük hatayı telafi için Çanakkale topraklarında bu defa barışı arayacaklar. Türkler neden düşmanları tarafından bu kadar saygı görüyor? Şimdi onların ağzından dinleyelim. (Anzaklar'ın Kaleminden Mehmetçik, A. Mete Tuncoku) Akdeniz'deki Müttefik Donanma Komutanı Amiral Ian Hamilton, Çanakkale harekatına katılacak İngiliz ve Fransız askerleri için verdiği mesajda askerlerden bekleneni şöyle açıklamıştı: "Unutmayın! Gelibolu Yarımadası'na bir kere ayak basınca işi bitirene kadar mücadele edeceksiniz. Tüm dünya ilerleyişimizi izlemektedir. Bizlere sunulan bu büyük kahramanlığa layık olduğumuzu kanıtlayalım." İşte dünyanın dört bir köşesinden toplanmış birlikleri taşıyan gemiler bu duygularla yola çıkıyordu.
ANZAKLAR'IN KALEMİNDEN 25 Nisan 1915 günü çıkarma başlamıştı. Yeni Zelandalı Tony Fagan da Çanakkale'ye ayak basanlar arasındaydı. Günlüğünün 29 Nisan 1915 gününe şu satırları yazmıştı: "Bizim üniformalarımızdan giyinmiş ve gizlenmiş Türk nişancıları, atış alanımız içinde değişik yerlere dağılmışlardı. Bir tanesi gün boyu çok kişiyi vurdu. Alçak hain! Onlara hiç acımıyor, yakaladık mı derhal süngülüyoruz. Adamlarımız, Türkler karşısında ilerliyor. Birçok yerde onları yığınlar halinde öldürdük. Türk'e bizden hiç merhamet yok."
FRANSIZ GENERALLER ANLATIYOR Fransız general yaralı halde yatan Türk askerin kendi gömleğiyle yanında askerin yaralarını sarması karşısında Türk askerine: "Niçin öldürmek istediğin düşmanına yardım ediyorsun?" diye sorduğunda kimsesi olmadığını, onun iyileşip hiç olmazsa ailesine kavuşmasını istediğini öğrenince hayranlığı bir kat daha artmıştı. Emir subayı Türk askerinin ceketinin yakasını açtığında çok ağır bir süngü yarası aldığını, yaranın bir tutam otla bastırıldığını görmüştü. Ancak bir süre sonra hem Türk hem de yardım etmek istediği Fransız askeri yaşamlarını yitirecekti. Fransız general ölümle hayat arasındaki bu davranışı şöyle niteleyecekti: "Fransızlar böyle mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirler." 1915 Mayıs'ında Edirne'den Çanakkale'ye sevk edilenler arasındaydı. Sırtında sekiz kilo ağırlıkla yola çıkmış, Kanlıdere sırtlarında siper kazarken ilk bombardımanı yaşamıştı. Düşman bir yandan cephe top ateşine tutuyor, ardından taarruza kalkarak saldırıyordu. Çevresine koparak düşen kollar ve bacaklar vardı İsmail (Ukuf) Çavuş'un...
SULAR KIZIL AKARDI Unutamadığı o günlere ait birçok anısı vardı. Diyordu ki: "22 gün kah siper kazdık, kah muharebe ettik. Çok halsiz düşmüştük. Düşman deniz kenarına kamp kurmuş, nöbetçiler geziniyordu. Bir gün bölük komutanımız rahmetli Celal Yüzbaşı'ya: 'Atış emrini verin, denizde boğalım!' dediğimizde 'siperden çıktınız mı düşman gemilerinin bombardımanı başlar, hepiniz kırılır gidersiniz' dedi. Biz de mecburen siperlerde saklanıyor, düşmanın hareketlerine göre hareket ediyorduk. Onlar arazi kazanmak için saldırırsa, biz de saldırıyorduk. Bir gece bizim bölükten olanları bir tarafa çağırdılar. Gittik. 296 kişiden 28 kişi geri döndük. Kırıla kırıla üç manga kalmıştı koca bölükten. Çanakkale Savaşı anlatmakla bitmez. Kanlıdere'den su alırdık, öyle zaman olurdu ki, sular kızıl kanlı aktığından dere suyunu günlerce içemezdik. Binlerce asker ve subayımız şehit oldu. Sonunda Çanakkale'den geçemeyeceklerini anladılar ve gittiler. Zaferi biz kazandık.
|
|
|
|
|
|
|
|
|