Gücün gemlenemez küstahlığı
Makam, para, silah, yetki, apolet, iktidar... artık neyse, bunlara ilişenler ya da üstlerine başlarına iliştirenler, o andan itibaren, başkalarına göre farklılıklarını... Ötekilere üstünlüklerini her vesileyle kanıtlama tutkusuyla dolup taşıyor. Görünürde "demokrasi sevdalısı" olan Başbakan ile... Her türlü demokratik talebe hotzotların böyle sıkı fıkı akraba bir buluşma mevzii var. İnsanı bazen umutsuzluğa düşüren bu. "İktidar ve otorite" şiddetinin; görünüşte mağdurlardan yana, mağduriyetlere karşı duruşları bulunanların içinde bile, uyuyan, uyumak ne kelime, her daim pusuda bekleyen kıvrım kıvrım bir yılan olması. İmajın arkasındaki "değişmeyen" ruhtan süzülerek taşıp büyüye büyüye, ateş saçan bir ejderhaya dönüşmesi.
***
"Gücün ve yetkinin kaynağı" na ilişkin kadim yanılsama, Türkiye'de her kademede iktidar ve otorite mevkilerinde sınırsız bir küstahlık kültürünün sürmesini sağlıyor. Kendini ülkenin sahibi, devletin sahibi ve insanların "sahip"i sanma kültürü ile beraberindeki küstahlık ve şiddet. İster lafla, ister fiilen şiddet. Güçleri, yetkileri ve sorumluluklarının kaynağı halkın seçimi olanların da başı dönüyor... Belirli bir zaman için belirli bir görevi yerine getirmek üzere, "kamu görevlisi veya hizmetlisi" olarak tayin edilmiş olanların da. Üsluplar kabına sığmıyor... Ama mesele bazen öfkeli üslup sorununu da aşıp fiili şiddete dönüşüyor. Aynı, tüm medeni görünümlerine rağmen, güçlerini paradan alanların, işyeri, şirket, grup vesaire yönetenlerin birçoğunun da, bu pozisyonlarını, her türlü sınırsız, sorgusuz, hukuksuz otorite icrasının meşru kaynağı görmeleri gibi.
*** Demokrasi niyetleri ne olursa olsun... Mitinginde biraz muhalif, biraz acı dolu, biraz çığlık çığlığa bir pankart açıldı diye azarlayan bir başbakanın da... Üniformasının gücünü, memlekette hoşuna gitmeyen herkesi hain, düşman, şüpheli diye azarlamakta kullanan bir subayın da... Amiri karşısında tir tir titreyip insanlığını da, haklarını da yitirmiş, angaryadan angaryadan koşturulmaya rıza göstermişken, eline geçirdiğini hırpalamakta tereddüt etmeyen polisin de... Binlerce insanın son hak arama ve mücadele menzili olan grev hakkına küfürler yağdıran işverenlerin yahut medyadaki sözcülerinin de... Adında "adli" ve "tıp" gibi, insan yaşamı için kutsal iki kavram bulunduğu halde, iyileşmesi mümkün olmayan kıstırılmış "mahkum ve tutuklular" ı içeri tıkmaya soyunan heyetlerin de... Onca insanın, işledikleri suçların cezasına değil, suçun karşılığı olmayan ölüme (öldürülmeye) mahkum edildiği cezaevi facialarını "devletin, müdürün başarısı" zannedip öyle sunanların da... Silopi'de üç yıl önce gözaltında kaybolanları "kaybedenler" in de, bu dosyayı kapatanların da, bunu umursamayan medya iktidarlarının da... Birbirinden farkı kalmıyor.
*** "Fark"ın yok olduğu yer, birey olarak, insan olarak en hayati ihtiyacınız... Hukuk, demokratik haklar, adalet, güçlüler karşısında korunabilme ve hatta yaşam hakkınızdır. "Gücün küstahlığı", hiç umursamadığınız olaylardaki şiddetiyle kendini besler, yeniden üretir, şımarır ve sonra... Çok çaresiz, çok yalnız bir anınızda sizi de kıstırır. Tüm demokratikleşme çabalarına ve birikimlerine rağmen, Türkiye'de "otorite kültürü" ve sınır tanımaz şiddeti, kendisine "demokrat" makyajı yapanların bile ruhunda kol geziyor. Bu küstahlığın ve şiddetin yontulması, ancak, rastlandığı yerde "teşhir"i ve vicdani bir patlamanın reddiyle mümkün. Babanız bile olsa!
|