Ayinesi fiştir kişinin!
"Fiş" bir gölgedir, devletini milletini senden daha çok düşündüğünü düşünen birileri, onu boyar, sana iliştirir. Olağan istihbarat faaliyetlerinin, yasaların verdiği yetkilerin ve hukukta tanımlanmış "suç"a ilişkin zanların da ötesinde... Fiş, bir "terör"dür. Sana iliştirilmiş o gölge, hayatının içine kurulmuş bombadır. Sen nereye o oraya. İşe girmeye çalışırken bir patlama; belki duyarsın belki duymazsın. İşten atılırken sinsi bakışlar; belki fark edersin, belki etmezsin. Bir gün üniversitede... Bir gün devlet dairesinde... Bir gün askerlikte... Yüzüne değil, işine değil, fişine bakarlar, gölgene takarlar. Gölgen geçemez. Sen geçemezsin. Fiş, olağanüstü dönemler bekleyen bir tuzaktır. O dönemlerde, gölgen, bir mahkum elbisesi gibi, bir soykırım üniforması gibi, bir imha işareti gibi, hanene konmuş çarpı gibi, bir infaz belgesi gibi üstüne yapışır. İçinden çıkamazsın. Gölgene hapsolur, gölgenin içinde mahkum edilir, gölgenin içinde sıkıştırılır, gölgenin içinde ezilirsin. Gölgen, hayatının neredeyse her adımını bir suça yapıştırır. Tüm yaşamın, bir suçun kurgusu olarak okunur, çünkü öyle yazmışlardır. Kendi yazdıklarını okurlar ve canına okurlar. Fiş, esas o dönemlere yatırımdır. Gölgen başka gölgelere karışır. Kardeşlerini, arkadaşlarını, sokaktaki merhabaları, okuduklarını, baktıklarını, gençliğini, olgunluğunu, çocuklarını içine çeker. Her birinin hayatına bir vampir gibi dişlerini geçirir. Bir sülük gibi yapışır. Fiş, sırtındaki kaya, ayağındaki pranga, elindeki kelepçedir. İmkansız dağlara tırmanırken yükünü hissedersin. Şöyle bir koşmak isterken acısını duyarsın. Kocaman açmak istediğinde kollarını, yapamazsın. Fiş, bir korkudur. Gölgen, her rüyanın kabusudur. Fiş, bir tehdittir. Hayatını fişlenmemeye kurban ettirir. Boynuna asılı tasma, uysallaştıran sopadır. Fiş, bir tecrittir. Komşunun şüphesi, işgüzar muhbirin iştahı, yanından uzaklaşan sözde dostlar, köşebaşında bekleyen çelme, hayatına örülü utanç duvarları, ensende her an pis bir nefes, düştüğün anda tekmedir. Fiş, potansiyel suça suçsuz ceza; fiş, yargısız infazdır. Gölge sürekli mutasyona uğrar, sana bir hayat öyküsü inşa eder, senin hayatından bir mikrop gibi fırlar, daldan dala konar. Fiş, kağıtlar üstünde, dosyalar içinde, kayıtlar nezdinde esir alınmış bir "Sen"dir. Birtakım görevliler, yan bakışların, istiflenmiş kurguların, çalakalem notların imalatı "fiş-sen"i kutsal bir miras gibi birbirlerine devreder. Ölsen bile, gölgen, üstüne düştüğü başkalarıyla birlikte ölümsüzlüğe kavuşturulur. * * * Türkiye, her bakımdan ölçüyü kaçırmış yeni bir "fiş"i prizde yakaladı ama fazla kurcalayıp çarpılmaktan da ürküyor. Oysa, toplumlar, devletler, liderler, komutanlar, biraz da ayıpların utancının farkındalığıyla, biraz da ayıbı temizleme yiğitliğiyle, biraz da bunun hukukuyla büyür. Eğer bu ifrat-tefrit hummasının aktörleri, "tak fişi, bitir işi" rahatlığını hissetmeye devam edecekse... Bu "suçüstü" hali bile o hukuksuzluk kaynağına yarayacak... Artık topluma duyurulan kuşatmanın yarattığı kuşku ve korku sayesindeki sinmişlik ve sindirmişlikle de gurur duyacaklardır. Bu devirde, Anayasal suçtur!
|