Hem nalına hem mıhına bir öfke
İspanyollar için, benzer acıları tatmış insanlar olarak üzülmekle mi yetinelim, yoksa yüzbinlerce insanı "kör şiddette karşı" sokaklara döken "vicdan dayanışması" na gıpta mı edelim? Yoksa yoksa... Orada, benzer milyonların kendi hükümetlerinin angaje olduğu bir savaşa karşı çıkmak üzere de sokağa döküldüklerini mi hatırlayalım?.. Ya da "terörün katliamı"na öfke duyarken, o insanların her iki tepkilerini, patlayan öfkelerini hatırlayıp "insani duygular" ı ezen resmi savaş, işgal gibi tutkular ile onun öteki yüzü haline gelen terörü aynı anda mı nefret konusu yapalım? Masum insanların işe, okula giderken, her günkü olağan hayat akışlarının bir saniyesinde "kitle imha tuzağı"na yakalanmaları... İstanbul'da ya da Madrid'de veya New York'ta ya da Kazablanka'da, farklı dinlerden, farklı etnisitelerden insanların bir anda "aynı" olmaları... Her yerde, hepimizin başına gelebileceği korkusu, bu acımasız şiddete karşı aynı insani öfkeleri yaratsa da... Şunun da farkında olmalıyız ki, yeryüzü artık karşılıklı "acı ihracı" ölçüsünde de küreselleşmiştir. Madrid bir anda Bağdat olabilmekte... İstanbul bir kalemde Filistin'e yahut İsrail'e dönüşebilmektedir. Tüm vahşi, sinsi, vicdansız veçhelerine rağmen, "terör" bunu tek başına beceremez. Bizzat, adı "terörle mücadele" diye konmuş olan bir "medeniyet hali" de, başka insanların, halkların, başka tarihlerin ve kültürlerin hayatlarına, değerlerine kastettiği... Ve bunu "küresel öncelik ile küresel koalisyon" olarak sunduğu ölçüde, her tarafı savaş alanı haline getirir. Güçlerini, imkanlarını ve sözde demokrasi ile özgürlük ve barış anlayışlarını, silahların tahakkümlerine teğelleyenler... Halklarının duyarlılıklarını, başka halkların hissiyatını ihmal edenler... Ne kadar önemli değerler adına hareket ettiklerini iddia ederlerse etsinler, eşitsiz güçlerini dünyanın her yöresine dayatmakta tereddüt etmeyenler... Milyonlarca insanı da hedef haline getirmektedir. Bu elbette "terör vahşetinin mazereti" olamaz... Ancak, genel olarak şiddet ortamının pekişmesinin sorumlularından biri olarak da ihmal edilemez. Bugün, insanlığın keşfetmesi ve buluşması gereken asıl toplu tavır... "Şiddet ve tahakküm ihracı"nın her türüne... İster adı "terör" olsun... İster "güvenlik, özgürlük, demokrasi, medeniyet" kılıklı devlet şiddetleri ve küresel tahakküm girişimleri olsun... Aynı anda, aynı biçimde karşı durabilmektir. Dünya giderek kafayı yeme, sebep sonuç ilişkilerini yitirme, tavuğun mu yumurtadan yumurtanın mı tavuktan çıktığı noktasında korku ve her türlü şiddete teslimiyetle sürüklenme eşiğinde. "Kendi ülkesinin güvenliği" gerekçesiyle başka ülkeleri, başka bölgeleri, başka insanların hayatlarını ve değerlerini işgal hakkı gören "Buş" zihniyetlerin yörüngesinde... Bambaşka ülkelerde, ilgisiz ve kendi halinde insanların hayatlarına kasteden terör çılgınlığının sorgulaması yeterince yapılamaz. İnsanlık; yaşama hukukunu hiçe sayan teröre karşı, kendi güçlerini "uluslararası hukuk" saydıranların tahakkümü ve saretinde ne güvenlik, ne huzur, ne adalet ufkuna sahip olabilir. "Küresel ortak vicdan ve akıl" artık birbirinin kimyasal şartı, şartlı refleksi olan resmi tahakkümlere de, terör şiddetine de aynı anda tavır alınabilmesiyle oluşur. Madrid'den Bağdat'a, İstanbul'dan Kudüs'e, Filistin'den Kazablanka'ya, New York'tan Moskova'ya, uyanması gereken insanlık ruhu budur!
|