Din istismarına tövbe
Erdoğan kendisini ayırmadan Türkiye'de din istismarına açık yöntemlerle siyaset yapıldığını söyleyerek Saadet'le arasına bir çizgi daha çekti. Seçim 'sath-ı mail'inde bu vurgu elbette durup dururken yapılmadı. Takip etmeyenler için kaydedelim: Erdoğan'ın gençlik arkadaşı ve İstanbul Büyükşehir Başkanlığı döneminde danışmanı olan Mehmet Metiner'in kendi geçmişini sorgulayıp 'Soğuk Savaş Çağı İslamcılığı'nı eleştirmesi üzerine bu kesimde kopan fırtına, istemeden de olsa başbakanı da bağlar gibi olmuştu. Metiner'in özeleştirisinden rahatsızlık duyan 'İslamcı' yazarların önemli bir kısmı rahatsızlıklarını dile getirmiş, bazıları işi hakarete götürerek eski dostlarını ihanetle de suçlamış, ayrıca bu tartışmaya başbakanı da karıştırmışlardı. Şu an Erdoğan'a daha yakın duran bazı yazarlara göre Metiner 'huzur'dan kovulmuştu.. Böyle olunca tartışma ister istemez Erdoğan'ı bağlar hale geliyordu. - Yaaa, sahi, Erdoğan gerçekten arkadaşı Metiner'i İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken kovmuş muydu? Kovmuşsa niçin kovmuştu?. Aman ne heyecan?! Böylece, Müslüman'a haram olan ve şiddetle yasaklanan dedikodunun bu camialarda ne büyük bir şehvetle üretilip tüketildiğine ilişkin taze ama mide bulandırıcı bir örnek daha izledik. Kur'an-ı Kerim'in insan eti yemekle bir gördüğü dedikodunun böyle siyasi soslu olanı için gazetecilerin de heyecanla koşuşturması doğal. Bu tartışma üzerine birkaç gün sonra Erdoğan kelimeleri dikkatle seçerek dengeli bir açıklama yaparken Mehmet Metiner'i doğrulamaktan çekinmedi. Bu hem gerçeğe saygıyı yansıtan, hem de işin şahsiyata dökülmesine dolaylı eleştiri içeren bir tavırdı. Tahmin edeceğiniz gibi şimdi de sıra işin 'amma velakin' faslına geldi: Din istismarı yapıldığını kabul etmek gerçeğe saygı adına ne kadar sağlıklı ve yürekli bir davranış olursa olsun, bütün taraflardan helallık almaya yetmez. Çünkü o süreçteki din istismarcılığı dalgası yüzünden öyle 'haklar' alındı, öyle veballer işlendi ki, samimi bir Müslüman bu ağırlığı derinliğine fark etse kafasını taşlara vururcasına pişmanlık yaşar, bütün vicdanıyla tövbe eder. Abartmadığımdan eminim. O öyle bir süreçti ki, iftira bile neredeyse 'İslami bir silah' sayılabiliyordu. - Madem ki adam bizim partiye oy vermiyor, Müslüman sayılmaz; istediğin gibi çamur at, bu bir savaştır! O öyle bir süreçti ki, kişi Müslüman olduğunu beyan ettiği halde 'İslam'ın Partisi'ne oy vermediği için sadece orta karar bir 'kafir' sayılmakla kalmıyor, mesela bana yapıldığı gibi 'İsrail uşağı' bile ilan edilebiliyordu. (Gerçi şahsen bu yöndeki haklarımı şimdi din istismarından vazgeçmiş bulunanlara da, devam edenlere de baştan helal etmişimdir. Allah hesap gününde başka insanlardan olası alacaklarıma muhtaç eylemesin, kimseye de borçlu bırakmasın!) Koca bir camianın yüz binlerce insanı, bu büyük 'kul hakkı' birikimi için sadece özeleştiri yapmakla yetinemez. Özellikle de, hala o istismar çağının sağladığı artılar üstüne oturmakta olanlar.. Şöyle bir an hatırlamaya çalışalım. Adam dindar.. Namaz kılıyor. Karısı, kızı da örtülü.. Ona deniyor ki: - Bu ibadetler beş para etmez. Bizim partiye oy vermen bile yetmez. Cihada katılıp sabah akşam partin için çalışmazsan cehennemden kurtulamazsın! Daha beteri var; sen İslam'ın partisine oy vermediğin zaman şu, şu, şu ayetlere göre dinden çıkarsın. O zaman nikahın düşer. Karı koca arasındaki ilişki fuhuş haline gelir, doğan çocuğun da göz göre göre veled-i zina olur. İnanmış bir kitle üzerinde bu silahla siyaset yaptığınız zaman nasıl bir haksız rekabet yarattığınız ortadadır. Tankın bile bir toplumu 'hizaya getirmek' için din silahı kadar etkin olamadığını şimdi geriye bakanlar daha iyi görüyorlar. Böylece bir kısmı, özellikle de ikbalden uzaklaşanları kısmen bedel ödüyorlar, belki tövbe de ediyorlar. Herhalde yeteri kadar sıkı din istismarı yapamadıkları için gerilediklerine hükmedenler de vardır. Şüphesiz asıl borçlu olanlar, bir zamanlar bu istismara bulaşıp öyle veya böyle şimdiki siyasi çizgilerine gelebilenlerdir. Hasılı, bu işte helalleşme, düne yönelik özeleştiri ile bitmez. Bir siyasi mevki için dini alet etmişliğin kişiye yüklediği kul hakkının boyutlarını kavrayıp mutlak içtenlikle pişmanlık yaşayabilenin yolu açık olsun!
|