Dünya pazarlarında rekabetin bedeli işsizlik mi olmalıydı?
Önceki gün açıklanan 2003 yılına ait istihdam verileri, ülkemizin en önemli ekonomik sorunu olan işsizliğin çözümünde henüz mesafe alamadığımızı ortaya koyuyor. Bitişikteki tablodan da izlenebileceği gibi, yüzde 10.3'lük işsizlik oranı 1980 sonrasının ikinci en yüksek işsizlik yılını işaret ediyor. İşsizliğin bu boyutlara varmasında şüphesiz 2001'de yaşanan ekonomik krizin etkisi büyük. Ancak ondan da önce 1998 yılındaki Rusya krizi, 1999 yılındaki depremler de bugünkü yüksek işsizlik rakamlarına katkı yaptı. Bitişikteki tabloda sanayi kesiminin yarattığı istihdam yer alıyor. 2003 yılında sanayideki istihdam 3 milyon 836 bin kişi. Aynı istihdam 2002'de 3 milyon 954 bin kişiydi. Bir yılda yüzde 3'lük bir azalma meydana gelmiş. Halbuki aynı yıl sanayi üretimi yüzde 9.3 arttı. Kapasite kullanımı yüzde 80 ile tarihi üst seviyesine çıktı. Bu yıla ait sonuçlar istisna olarak kabul edilebilir. Ancak geçmişe bakınca sanayinin yıllardır istihdam yaratamadığı ortaya çıkıyor.
İstihdam neden artmaz?- Bitişikte DİE'ne ait verilerde sanayide yıllar itibariyle çalışanlar sayısı yer alıyor. 1997 yılında 3.454 bin kişi olan sanayi sektörü istihdamı aradan geçen 7 yılda ancak 400 bin kişi artabilmiş.
* Bunda krizlerin payı büyük.
* Bu krizler yanında son yılda istidam üzerindeki yükler de artırıldı. Bir işçinin işverene maliyeti, çalışanın eline geçen net ücretin iki katı düzeyinde.
* Yine enerji, haberleşme ve finansman maliyetleri dünya ortalamasının üstünde.
* 2001 yılındaki devalüasyonla sağlanan rekabet avantajı da 2002 ve 2003 yıllarında TL'nin değer kazanmasıyla tamamen kaybedildi. TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru 148 ile Ocak 2001 düzeyinde. Toptan eşya bazlı reel efektif döviz kuru da Ocak 2001'in 18 puan daha üzerinde ve 136'ya çıkmış. Endeksin ideali 100 civarında olması. 148'e çıkması döviz kurunun o kadar değerlendiği anlamına geliyor.
* Kurun gerilemesi şirketlerin döviz bazında maliyetini de artırıyor. Sanayi nasıl ayakta kalıyor?- Bu dezavantajlarına karşılık sanayinin rekabet gücünü bir kaç faktör ayakta tutuyor.
* İşgücü maliyetlerindeki yükselme, krizlerde iç talebin kısıtlanmasıyla işten çıkartmanın zorlaştırılmasıyla birleşince şirketleri işgücünden tasarruf etmeye yöneltti. Bunu sanayide üretim artışı olmasına karşılık istihdam artışının izlemeyişi ortaya koyuyor.
* Yine verimlilik artışı sağlamak amacıyla sanayici teknoloji ağırlıklı yatırımlara hız verdi. İstanbul Sanayi Odası'nın yılda iki kez düzenlediği anket, verimlilik artışı için sanayicilerin en çok teknolojik yatırımı ön plana aldıklarını belirliyor. Bu da yeni yatırım yapılmasına karşılık istihdam artışını önlüyor. Madalyonun öteki yüzü- Sanayideki bu davranış bir yandan rekabet gücünü korumasına, dolayısıyla dünya pazarlarında varolmasına, içeride enflasyonun düşüşüne yol açıyor. Ama işsizlik sorununun çözümünü de zorlaştırıyor. Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesinin getirdiği dezavantaj ve rekabet gücü kaybı, işgücünden tasarruf ve ücretlerin reel olarak geriletilmesiyle bir ölçüde önlenebiliyor. Bir de, şirketler daha cazip olduğu için ara malını daha çok ithal etme yoluna gidiyor. Bu da yurtiçinde üretimi ve istihdamı olumsuz etkiliyor. Döviz kurunun bu kadar düşürülmesi enflasyonun inişine ivme katıyor, ama aynı zamanda işsizliği de besliyor. Sanayi sektörü işsizliğe çare olmayacaksa başka hangi sektör olacak?
Sonuç- "Eğil ocağına, yalvar bucağına" Türk Atasözü