| |
Kalem kaşlım...
1977.. Sümüklü Mansur ilkokuldadır. Yabancıların okuduğu bu ilkokulda yıl sonu piyesi için ona da rol vermişlerdir. Piyes İngilizce oynanacaktır ancak Mansur İngilizce'ye fena halde Fransız'dır.
"This is a book" düzeyindeki tek cümleyi dahi ezberleyememekte, kendisinden beklenen oyunculuğu da hiç sergileyememektedir. Bir klozet kapağı ne kadar oyuncuysa minik Mansur da o kadar oyuncudur...
Hocalar haftalarca inat edip onu kazanmaya çalışsalar da bir süre sonra 'bu hıyardan bi'şey olmaz' diyerek, piyesin çalgıcılar ekibinde tefçi olarak görev verirler.
Sonradan katıldığı için de diğer tefçiler tarafından dışlanır. Ilımlı blok flütçüler gelişmeleri kaygıyla izler...
2004.. Dürüst olmak gerekirse, bu ezik hikayeyi geçen zaman içerisinde hazmedip kendimle barışmıştım. Taa ki, Sinan Çetin'in beni kandırmasına kadar.
Eş, dost, akraba birleşip bir senaryo yazmıştık. Sinan Çetin'e götürmüştüm. O da boş ver senaryoyu gel seni oyuncu yapayım demişti. Ben oyuncu olursam, klozet kapağı da Nobel Barış Ödülü alır diye karşı geleceğime, bastırdığım kompleksim bir anda hortladı ve kabul ettim.
Oyunculuk dediğim, bir reklam filminde oynamak. Geçtiğimiz gün sabahın köründe sette buluştuk. Kalabalık bir ekip hazırlıkları sürdürürken, bana daha önce ne kadar acı veren bir işlem olduğu söylenmeyen plastik makyaj operasyonuna aldılar. Saatlerce, yüzüme gözüme, boya sürdüler... Senaryo gereği Ahmet Gülhan'a dönüşüyorum.
Ahmet Gülhan'a benzemem için yapılabilecek ne varsa yapıldı. Ciddi bir yaşlandırma operasyonuna maruz kaldım. Ahmet Gülhan'ın burnunun aynısı bana yapıldı. Gözleri, bıyıkları, kaşları..... Ne gerekiyorsa yapıldı, masraftan kaçınılmadan. Ve bu saatlerce sürdü.
Kafam fazladan o kadar ağırlığa alışık olmadığından yürürken birkaç kez düşme tehlikesi atlattım. Bu arada hava cidden soğuk. Diz kapaklarımdan altını hissetmiyordum.
Benim sahnelere sıra geldiğinde başarısız geçmişimle yüzleştik.
Yine cümlelerimi ezberleyemedim, yine kaskatı kesildim ve bu kez tefçi alternatifi yoktu.
Sinan Çetin gül diyor mesela. Güldüğüm an, takma kaşlarım düşecek gibi oluyor, takma bıyıklarım takma burnuma deyiyor, takma lenslerim gözüme batıyor. Bütün sistem çökme tehlikesi altındayken nasıl gülerim? O makyaj işkencesine bir daha nasıl katlanırım?
Sinan Çetin ellerini kullan diyor...
Kullanamıyorum çünkü iki saat önce soğuktan donmuşlar, kangren olmaya çeyrek var.
Fırçayı yediğim an ısınıp yapmam gerekenleri yapıyorum. Ufak bir ara verildiğinde çaktırmadan uyumak istedim. Ama sonra soğuktan donup uyanamama tehlikesi yüzünden projeden vazgeçtim. Donup ölmem sorun değil. Bu kadar adamın emeği çarçur olur, ona yazık.
İki üç dakikalık iş için on beş saat çalışıldı. Ortaya ne çıktı anlamış değilim. Çok karışık bir iş zaten. Sonu başta çekiyorlar, başı ortada. Karman çorman...
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: 1-İlkokul performansımı fersah fersah aştım, 2-Bu performans yeterli mi pek emin değilim, 3- Makyöz o hengâmede kaşlarıma fena girişmiş. Artık kalem kaşlı biriyim ve bir süre ortalıkta gözükmesem iyi olacak. 4- Bir sonraki performansım 27 yıl sonra.
|