| |
|
|
AK Parti, "Cemaat"yapısından çıkmalıdır!
Statükonun bekçileri ve Kökten Devletçiler ne yaparlarsa yapsınlar, zaman, demokrasiden, sivillikten ve dünyalı olmaktan yana çalışıyor. Hepimiz biliyoruz. Kıbrıs çözüme kavuşacak. Güneydoğu, "Sorun" olmaktan çıkacak. Hukukun üstünlüğü ve insan hakları, temel değerler olarak yerleşecek. Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye olmadan önce, "Avrupalı" olacak. Türkiye Cumhuriyeti'nin şimdiye kadar amaçladığı hedefler, bundan sonra alınacak yolun da göstergeleridir. Türkiye, toplumun temel eğilimleri ile, ne Irak ve Suriye'deki gibi bir yarı-askeri demokrasiye, ne de İran veya Suudi Arabistan gibi bir teokratik rejime özlem duydu... Komünizmin Balkanlar'ı ve Kafkaslar'ı derinine etkilediği dönemde Türkiye bu modeli reddetti. Hitler'in ve Mussolini'nin tüm dünyayı titrettiği dönemde, totaliter rejimlere ne ilgi, ne de sevgi duydu. Edirne'den Kars'a uzanan alanda yaşayan milyonlarca insanın ortak aklı, Türkiye'yi rayından çıkarmak isteyen maceraperestleri, her zaman reddetmiştir. Öyle olmasaydı, her darbeden sonra kalıcı olmaları beklenen cuntacılar, kışlalarına dönerler miydi? Öyle olmasaydı, her darbe sonrasında yasaklananlar, halkın oyu ile iktidara gelebilirler miydi? Yani Türkiye'de, örgütlenmiş veya örgütlenmemiş "Sivil Toplum", ülkenin en güçlü yön göstericisidir. Bu gerçeği göremeyenler, her dönemde hayal kırıklığına ve başarısızlığa mahkumdur. Türkiye'de politikacıların da, düşünce odaklarının da, ülkeyi tarih içinde doğru yönlendiren halka (veya seçmen kitlelerine) karşı görevleri vardır. Bu görev, bugün iktidarda bulunan AK Parti kadroları için de söz konusudur. Şu anda yerel seçim kampanyasından ötürü gerginleşen siyasi polemik ortamına takılmak doğru değildir. Tayyip Erdoğan'ın, rakiplerinin her iğnelemesine ve Deniz Baykal'ın, Ali Topuz'un her cümlesine, daha ağır cümlelerle cevap yetiştirmeye çalışması, yanlıştır. AK Parti'li kadrolara düşen, atışmak değil, varlığına her zaman ihtiyaç duyulan güven ortamını pekiştirmektir. Bir açık gerçek var. Toplumun önemli bir kesiminde, hala AK Parti'ye karşı, "Bunların gerçek kimliği ne" şeklindeki bir kuşku var. Yöneticilerin içki içmemesi veya eşlerinin başlarının örtülü olmasından çok öteye "Cemaat Yapısı"ndan kaynaklanan bir kuşku bu. AK Parti, sanki, kendileri gibi olmayanlara kapalı bir siyasal örgüt ve kadrolaşma modeli sunuyor topluma. Örneğin Turgut Özal da, mütedeyyin bir Müslümandı. Ancak Özal'ın ANAP'ı, toplum yelpazesinin bütün eğilimlerini temsil ederdi. Özal'ın çevresinde, tüm Türkiye'nin seçkinleri bulunurdu. Vefat eden annesini cami avlusuna Bakanlar Kurulu kararı ile defnettiren Özal için, kimse, "Türkiye'ye şeriat düzeni getirecek" diyemedi. Özal'ın cenazesinde, komünistler de, liberaller de, siyasal İslam da birlikte yürüdü. Özellikle Tayyip Erdoğan, bu gerçeği görmek zorunda. Silahlı Kuvvetler'in giderek siyaset dışı kaldığı bu süreçte, toplumun, "Sivil Güvenceler"le, laik ve demokratik rejimin, Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilemez modeli olduğuna inanması şart. Bu da öncelikle, AK Parti'nin giderek, tüm Türkiye'yi içeren bir kadrolaşma göstermesine bağlı. Yani, yerel seçimde, AK Parti oylarının artması, AK Parti için yeterli görülmemeli. AK Parti, gerçek bir merkez partisi görünümüne kavuşturulmalıdır.
|