| |
|
|
Devlet yöneticisi, örnek müteşebbis olur mu?
Çalışma odamın duvarlarını kaplayan binlerce kitaba bakıyorum. Oturma odası da kitaplarla dolu. Neden okudum bu kitapları? Bunları yazanlar, neden kendilerini yordular acaba? Bunca kağıdın, mürekkebin ziyan edilmesine, matbaa makinelerinin çalışmasına gerek var mıydı? Amerika'nın her gün yeniden keşfedildiği ve geçen haftanın bile, unutulmuş uzak tarih olduğu bir ortamda, kitaba ne gerek var? Günlük gazeteler her şeye yetmez mi? Yine de kitapların arasında dolaşıyorum. Gözüme Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiye'nin Düzeni"nin ilk basımı takılıyor. Karıştırıyorum sayfaları. Atatürk'ün imzasını taşıyan, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin 8 Nisan 1923 tarihli "9 Umde"si çıkıyor. Yani "6 Ok"tan önceki "9 Umde." Deniliyor ki: - Harap olan memleketimizin süratle tamir ve ihyası hakkında devletçe ittihaz olunacak tedabirden başka, inşaat ve tamirat için, yer yer şirketler teşekkülü teşvik ve temin ve ferdi teşebbüsleri himayeye medar olacak ahkam vaz olacaktır." Yani deniliyor ki "Özel sektör yaratılacaktır." Doğan Avcıoğlu'ndan devam edelim: - Bu harekete bizzat Gazi örnek verecektir. Gazi, örnek çiftçi, örnek bankacı, örnek sanayici olacaktır. Gazi sonradan Hazine'ye bağışlayacağı birçok örnek çiftlik kuracaktır. Bu çiftlikler şunlardır. Ankara'da Orman Çiftliği (Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut, Çakırlar çiftliklerinden kurulu), Yalova'da Millet ve Baltacı çiftlikleri, Silifke'de Tekir ve Şovalye çiftlikleri, Dörtyol'da portakal bahçesi ile Karabasmak çiftliği, Tarsus'ta Piloğlu çiftliği. Evet... Devam edelim mi? - Atatürk, tarımın dışında sanayi alanında ilk yerli bira fabrikası kurduğu gibi, sanayiin finansmanında önemli rol oynaması beklenen İş Bankası'nı da kurmuştu. Atatürk'ün sanayi alanındaki teşebbüsleri şöyle sıralanabilir. Bira fabrikası, malt fabrikası, buz fabrikası, soda ve gazoz fabrikası, deri fabrikası, ziraat aletleri ve demir fabrikası, iki süt fabrikası, iki yoğurt imalathanesi, şarap imalathanesi, iki taşlı elektrikle işler bir değirmen, İstanbul'da bulunan bir çelik fabrikasının yüzde 40 payı, iki peynir imalathanesi... Evet... Şimdi, hepimiz harıl harıl, devlet yöneten politikacıların şirketleri olmalı mı konusunu tartışıyoruz... Ama bu tartışma ilk kez olmadı ki! Atatürk çiftliklerini Hazine'ye devrederken, o dönemin Başbakanı İnönü, TBMM kürsüsünde şunları söylemişti: - Hazine'ye geçmekte olan bu çiftliklerin değeri, milyonları anlatan bir servet ifade etmektedir. Bu çiftlikleri Atatürk, yıllardan beri kişisel birikimi, özellikle kişisel emeği ile kurmuştur. Bütün bunları neden hatırlatıyorum? Kitaplar, dün ile bugün arasındaki bağlantıları anlamaya yarar. Bugün Tayyip Erdoğan'ın, Başbakan olarak şirket sahibi olmayı yanlış bulmamasının derinlerinde, Cumhuriyet'in ilk günlerinden ve hatta Osmanlı'dan aktarılan bilgiler de yok mudur? Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahlarından 2'nci Abdülhamid'in şahsi malvarlığının dökümleri, ciltler tutuyor. Bu bilgi, yani "Aman devlete muhtaç olmayayım. Dünyalığımı yapayım ki, kendime yeterli kalayım" bilgisi, politikacıların ve yöneticilerin genlerinde var. Padişahlarda bile var... Cumhuriyeti kuran kadroların hepsi, emlak zengini değil midir? Falih Rıfkı "Çankaya"da, Ankara'daki kuruluş dönemine ait arsa kavgalarını anlatmaz mı? Yakup Kadri "Ankara" romanında, Kurtuluş Savaşı'nın idealist subayının, Cumhuriyet'te nasıl bir işadamı olduğunu öykülemez mi? Doğru ya da yanlış, demiyorum. Sadece "Kitaplar okunup, unutulmak için değildir" demek istiyorum. Ya da, "Tayyip Erdoğan 1920'lerin, onu eleştirenler de 1930'ların Atatürk'üne bakıyorlar belki" diyorum.
|