| |
"Kimseler" korkusu
Başkan Ali Müfit Gürtuna'nın AK Parti'den adaylık beklentilerinin son kırıntılarını da İstanbul'a çöken "beyaz felaket" alıp götürdü. Bir karış kara saplanmış aracındaki vatandaşın başını kaldırıp billboard'daki Gürtuna imzalı "İstanbul'un sıkıntılarını çözdük" cümlesini okuyunca neler düşündüğünü size bırakıyoruz.
Neyse... Konumuz bu değil. Bir dizi beceriksizlik sonucu "olağanüstü" boyutlara taşınan kış koşulları nedeniyle gazetenin baskısı öne çekildiği için, bu yazıyı ana gündem maddesini Kıbrıs sorunu ve Annan Planı'nın oluşturduğu, gerçekten tarihi Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sürerken kaleme aldık. Toplantı öncesi açıklamalar, doktorların sonucu kestirilemeyen bir ameliyat için hasta yakınlarına yaptığı uyarıları çağrıştırıyordu.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, "Planım tek seçenek" dedi ve ekledi: "Planın özünde ve ruhunda değişiklik kabul etmem." Erdoğan, Ege'den üniformalı çıkışla başlayan" Vatan hainliği" tartışmasına katkıda bulundu: "Paranoyak korkular üretmekle hiçbir yere varılamaz. " Sonra Prodi ve Verheugen, sonra Bush, Fischer, Papandreu, vs, vs...
Sizin miladınız ne? Ancak korkularımı depreştiren bizim Dışişleri Bakanı Abdullah Gül oldu. Daha doğrusu Gül'ün AB Komisyonu Ankara Temsilcisi Hansjörg Kretschmer'in "Aralık'taki Brüksel zirvesinde hayır cevabı çıkarsa ne olur" sorusuna verdiği yanıt: "Hayır kararını halkımıza izah edemeyiz.
Kimseye izah edemeyiz." Halkımız kavramı bu topraklarda yaşayan 70 milyonun tümünü kapsadığına göre "kimseye" sözcüğü ne anlama geliyor, kimler kastediliyor? Aslında herkesin bal gibi bildiği, ancak bırakın dost meclislerindeki sohbetleri, tek başınayken bile kafasından kovmaya çalıştığı bir tehdit bu.
Fransızlar'ın ünlü atasözüyle "i'lerin üstüne noktaları koymaya çalışalım..." Türkiye'de Kopenhag Kriterleri'nin 80 yıllık cumhuriyetin bekası için tehdit oluşturduğuna inananlar, hiç de azımsanacak gibi değil.
Kemalist soldan milliyetçi sağa kadar geniş bir cephe kurmuş durumdalar. Yine Türkiye'de AB uyum paketlerinin bölünmez bütünlüğümüze nifak tohumları ektiğini düşünen de hayli fazla. Ve nihayet Kıbrıs'ın ilk adım olduğunu, ardından Güneydoğu'da "bir başka çözüm", hatta "federasyon" koşullarının öne sürüleceği korkusunu paylaşanlar da devletin yükseklerinden üniversiteli gence kadar Türk halkının ciddi bir kesitini temsil ediyor.
Peki bu koşullarda Kıbrıs'ta nasıl adım atılacak? O adımla tarih garanti olacak mı? Bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: AB tarih vermezse, 2005 gerçekten "Milat" olacak. Tıpkı Fransız Devrimi sonrası 1789'un "Yıl: 1" kabul edilmesi gibi. Dileriz, 2005 değil, 2004 Aralık'ı "Milat" olur...
|