Altı kişi yeter!
Önceki gün bu köşede yer alan yazının başlığı "Bayhantı," konusu "Bağlantı" ydı.. Ekranlardaki bir müzik yarışmasının sonucunun hatta bir ülkenin gündeminin değiştirilmesinde etkili olan bağlantılar zincirine göndermelerde bulunmuştuk.. Görünmez bir "şebeke" her şeye hakim görünüyordu.. Peki bu şebeke nasıl kuruluyor, nasıl sonuca ulaşıyordu? Yeni çağın belki de en belirleyici unsuru "şebeke"ler olacaktı.. Yeryüzünün her yanındaki yüz milyonlarca insanı bir anda birbirine bağlayan şebekeler. Karmaşık ve gizemli görünen soruların cevapları yine bilimin taa içindeydi.. ABD'li fizik profesörü Barabasi, Türkçe'ye "Bağlantı" adıyla çevrilen yeni kitabında pek çok sorunun yanıtını veriyordu aslında.. Bu kitaptan yapacağımız kimi alıntılar; hayatımıza yön veren "bağlantılar" üzerinde keyifli bir fikir jimnastiği yapmanın zeminini de oluşturacaktır..
*** Problemin de, çözümünün de özü şu: Yeryüzünde hepimiz birbirimize bağlıyız aslında.. Arjantinli büyük yazar Jorge Luis Borges'in dediği gibi.. "Her şey her şeye temas eder." İyi ama böyle bir olgunun varlığını bilmek için ille de bu "bağlantı" yı keşfetmek mi gerekir? Yoksa biz onu keşfetmesek de, bağlantılar yine de var mıdır? Ünlü Macar matematikçi Erdös'ün sorduğu soru da benzerdir: "Matematiği biz mi yaratıyoruz, yoksa keşif mi ediyoruz?" Bir başka deyişle, biz henüz bilmiyor olsak bile, hakikatler önceden mevcut mudur? Erdös sorusuna kendi cevap verir: "Matematiksel hakikatler mutlak hakikatler listesi içindedir ve biz sadece onları keşfederiz.." Erdös'e göre, her şeyin gelişigüzel bir grafik düzen içinde gelişmesi de bu matematiksel hakikatler içindeydi. Ancak.. Doğanın beyni ve toplumu yaratmada izlediği yasalara "aşina" olmayan Erdös, Tanrı'nın zar atmaktan hoşlandığını varsayarak yanlış bir tahminde bulunmuştu. Erdös'ün çok iyi dostu olan Einstein tam tersi kanıdaydı: "Tanrı evrenle zar atmaz!" Evet.. Hepimiz büyük bir kümenin, dünya genelindeki sosyal bir ağın parçasıyız; hiç kimse bu ağın dışında değildir. Yeryüzündeki herkesi tanımayız, ama bu insanlar ağındaki herhangi iki kişi arasında bir yol olduğu kesindir. Önceki günkü yazının sonunda sorduğumuz sorunun yanıtı da bu yolun uzunluğuyla ilgilidir.. Bu soru, matematikteki "altı adım" kuramının da doğuşuna yol açmıştır: "Gelişigüzel seçilmiş iki kişiyi birbirine bağlamak için kaç tanıdığa ihtiyaç vardır?" Harvard'lı profesör Milgram bu konuda ilginç deneyler yaptı.. Rastgele iki kişi seçti.. Birbirlerini tanımaları mümkün olmayan iki kişi.. Ve başka iki kişiler.. Mesela ABD başkanıyla Venedik'te bir gondolcü.. Bu iki kişinin birbirini tanımaları için arada kaç kişinin olması gerekir ya da kaç kişinin aracılığına ihtiyaçları vardır? Soruyu yerlileştirip daha da çekici kılabiliriz: Kayseri sanayi sitesindeki bir tamirci çırağıyla, Hollywood'un "afet"i Sharon Stone'ın tanışması için kaç kişinin aracılığı gerekir? Bin? On bin? Yüz bin? Milgram'ın araştırmaları çok daha şaşırtıcı bir sonuç ortaya çıkardı: Altı kişi.. Evet, altı kişi yeter! Sonuç şuydu: Bu gezegendeki herkes birbirinden sadece başka altı insanla ayrılır.. Altı adımlık ayrılma... Bu gezegendeki herkesle bizim aramızda..
*** Bu hesap, internet ve SMS çağından önceydi üstelik.. Şimdi büyük şebeke daha küçük aslında.. Aramızdaki sadece altı kişi varken, biz ne kadar uzağız birbirimize? Düşünmeye değmez mi?
|