Çek Poynt Çarli
Son elli yılın fırtınalı dünyasından geçip gelen bir kuşak için hiç de yabancı değildi yukardaki üç sözcük... Check Point Charlie... Yarım yüzyıl dünyayı tam orta yerinden bıçakla ikiye bölen soğuk savaş yıllarının simge sözcükleriydi bunlar.. Doğuyla batı o "kapı"da buluşurdu.. Birisi hürriyet ve refah adına; beriki sosyalizm ve eşitlik adına yıllarca kan döken; zindanlarda ve işkencehanelerde yüz binlerce insana tarifsiz acılar çektiren iki "düşman" dünyanın "yegane" buluşma noktası.. Doğu Almanya'nın; o günlerdeki adıyla Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin göbeğinde "ada" gibi kalan Batı Berlin'le, Doğu Berlin arasındaki tek geçiş yolu.. İki şehrin insanlarını birbirinden ayıran o ünlü "Utanç Duvarı"ndaki tek "resmi" dehliz..
*** 1972 sonbaharıydı... Ülkelerinde kopan fırtınaların taa Batı Berlin'e savurduğu bir grup eski denizci.. Hayatlarının bundan sonraki kısmını belli ki oralarda geçirmek zorundaydılar.. Onlar Batı Berlin'deydiler ve öteki "taraf" onlardan yalnızca bir kaç kilometre uzaklıktaydı..
Öteki taraf... Ütopyalarının şehri.. Uğruna gençliklerini yakıp kül ettikleri ütopyaları, sadece birkaç kilometre uzakta, duvarın öte yanında soluk alıp veriyordu.. Büyük gün geldi.. Batı Berlin'den Doğu Berlin'e geçiş için verilen "24 saatlik" izinle, karşı tarafı "ziyaret" edip döneceklerdi.. Elbette heyecanlıydılar.. Batı Berlin'le Doğu Berlin'i yer altından birleştiren metroya bindiler..
Bölünmüş iki şehir arasındaki "yeraltı" uzaklığı 20 dakikayı geçmezdi.. Tren, artık kullanılmayan ve kime ait oldukları bilinmeyen "kör istasyon"ları büyük bir hızla, hiç durmadan geçti.. Ancak köreltilmiş istasyonların zifiri karanlığı içinde, ellerindeki silahlarının namlularını vagonlara doğrultmuş Doğu Alman askerlerinin silüetleri yine de görülebiliyordu belli belirsiz..
*** Metro tünellerini saran yoğun is kokusu içindeki görüntüler soğuk ve ürkütücüydü.. Tren, Brandenburg kapısının tam karşısında, Fredrik Strasse'deki son istasyonda durdu.. Burası Çek Poynt Çarli'ydi.. "Eski denizciler" indiler.. Ütopyalarının şehrine ayak basmak için birkaç saniyeleri vardı yalnızca.. Tedirgin edici kontrollerden geçip "24 saatlik" ziyaret için açılan kapıdan şehre girdiler.. Artık oradaydılar.. Doğu Berlin'de... Sosyalizmin "görkemli başkentleri" nden birinde..
*** Aslında 20 dakika bile sürmeyen, ancak tarih içindeki mesafeleriyle ölçüldüğünde "çeyrek asırlık" bir yolculuğun yorgunuydular.. Bu hem çok uzun, hem çok kısa metro yolculuğunun onları alıp getirdiği "öteki yaka"nın ışıklı ve güneşli dünyasından sonra ulaştıkları bu şehirde hava neden bu kadar puslu, neden bulutlu ve neden karanlıktı böyle? Ve ne kadar tozlu? Aslında öyle olmadığını çok sonra anlayacaklardı..
Lakin "içleri"nin gördüğü fotoğraf buydu işte.. İçlerinin ilk anda çektiği bu fotoğraf, daha sonra geçecek zaman içinde hiç değişmeyecek, tersine silinmez kartonlara "tab" edilecekti.. Dört eski arkadaş, dört genç adam, Fredrik meydanında Brandenburg kapısını ve duvarı cepheden gören bir "tahta bir bank"a oturdular.. O gün bu konuyu aralarında hiç konuşmadılar.. Coşkular kadar hüzünler ve "düş kırıklılıkları" da paylaşıldıkça yoğunlaşırdı sanılanın aksine.. Evet, konuşmadılar ama biliyorlardı işte: Muhasebesini çok sonra yapacakları uzun bir yolculuğun "sınır kapısı"ndan sessizce geçmişlerde hep birlikte.. Kendi "Çek Poynt Çarli"lerinden... Ve herkesin hayatında beklenmedik bir anda geçtiği ve geçmişiyle yüzleştiği "kader istasyonları" vardı.. Herkesin..
*** Bu yazı devam edecek;kendi "kader istasyonu"ndan sessizce geçen ve geçmişiyle yüzleşen, ülkenin bir numaralı adamının hikayesiyle..
|