Kendini aşmayı öğrenmek
DÜNYA üzerinde, içerdiği 'siyasi değerler' bakımından en dikkat çekici cazibe merkezi Avrupa. ABD'nin büyük teknolojik ve ekonomik gücü, Rusya'nın stratejik dinamizmi, Çin'in her geçen gün büyüyen bir ticari dev olması bunu geri plana atmıyor. Avrupa (AB), bunlardan kiminin teknolojik ve askeri üstünlüğüne sahip olmasa da, bir diğerinin dinamizminin gerisinde kalsa da, teknoloji, ekonomi ve gelişme açısında belli bir büyüklüğe sahip olmanın yanı sıra, 'siyasi değer üreten en önemli güç' durumunda... Bu nedenle, Avrupa'nın, bilinen ve gelecekte ortaya çıkabilecek sorunlara karşı geliştirdiği tutumlar dünya düzeninin gidişatını bire bir belirleyecektir. Kendi içinde siyasi değerler ekseninde bir sistem kuran Avrupa, siyasi değerler tarafından belirlenen ve yönlendirilen bir model olarak geleceğe yürümek konusunda çok çeşitli 'kırılmalar' yaşıyor. Bu kırılmaların devamının gelmesi halinde Avrupa'nın karşılaşacağı sorunlar bir yana, dünyanın değer üreten bir örnekten yoksun kalması da söz konusu olabilecek.
***
Bugün ABD eksenli politikaların 'küresel meşruiyet'in tanımı ve işlevi konusunda ciddi krizler ortaya çıkardığı düşünülüyorsa, bunun gerisinde Avrupa'nın 'siyasi pasifizm'inin olduğu görülmelidir. Avrupa sahip olduğu demokrasi anlayışını, diktatörlükler karşısında 'seyirci' konumuna indirgeyince, ABD'nin diktatörlüklere karşı bilinen kuralları ve kurumları çok hesaba katmadan mücadele etme anlayışı etkinleşti. Böylece Avrupa 'şiddet karşısında seyirci bir demokrasi' anlayışına çakılıp kalınca, ABD'de de gücünü şiddet politikalarından alan rejimleri 'şiddet yoluyla demokrasiye dönüştürme' refleksi üretti. Bu, Avrupa'nın model haline gelmiş siyasi değerlerini küresel sorunlara uyarlamada yaşadığı en önemli kırılganlıklardan biridir. Üstelik bu sadece küresel sorunlara karşı siyasi değerlerin uyarlanmasından kaynaklanan ve doğal olan zorluklardan kaynaklanmadı, Fransa-Almanya ekseninin 'siyasi değerleri salt stratejik araçlara dönüştürme' çabalarıyla beslendi.
*** Çok önemli bir başka problem, Avrupa'nın temsil ettiği değerlerin 'siyasal genetiği' ile ilgilidir. Bu değerler sadece coğrafyaya ya da başka bir yatay mensubiyete ait olamayacak kadar dikey ve evrenseldir. Bu nedenle Avrupa'nın bu değerleri ABD ya da başka bir güç karşısında sadece 'stratejik araç'tan ibaret unsurlar haline getirmesi, bu değerlerde 'genetik bozukluğa' yol açacaktır. Öte yandan, Avrupa'daki pek çok toplantıda başta kardinaller olmak üzere epey sayıda siyasetçinin din eksenli bir Avrupa'dan yüksek sesle bahsetmeye başlamaları da, çok ciddi bir kırılmanın işaretidir. Avrupa'nın genişlemesinin en önemli aşamalarından biri olan bu zaman diliminde Vatikan'ın tezlerinin etkinleşmeye başlaması, ancak küresel açılımları olduğu zaman bir anlam ifade edecek değerlerin içe kapanmasına dönük bir basınç üretmektedir. Avrupa'nın temsil ettiği değerler, Avrupa- merkezcilik'i ifade etmeye başladığı andan itibaren tüm yeteneklerini kaybetmeye doğru yol alırlar. Çünkü bu değerler, Avrupa'ya ait olduğu için değil, küresel bir anlam ifade ettiği için önemlidirler. Ancak küresel anlam ifade ettiği için önemli olan bu değerlerin, Avrupa'nın içe kapanması yönünde işlevselleşmesi halinde, AB'nin yönetim modelinin Rusya'daki yönetim modeli gibi belli bir siyasi statüye ve coğrafyaya ait olmaktan öte işlevi olması beklenemez.
*** Avrupalılar, çeşitli konularda yürüttükleri tartışmaları sadece kendi çıkarlarına ait gündemler gibi görürlerse, kendi gündemleri ile baş başa kalacakları, dünyanın geri kalanının 'siyasi değer' düzeyindeki arayışlarının dışına düşecekleri bir rotaya girerler. İçe kapanan değil, değerler düzeyinde 'küresel titreşim' yaratmayı hedefleyen bir ideale sahiplerse, bu, değerler temelinde işleyen bir dünya sistemine katkı yapacağı gibi, kendini siyasi değer temelinde bir cazibe merkezi haline getiren Avrupa'nın da yararına olacaktır... Avrupa, bu zaman diliminde kendini aşmayı öğrenmek gibi ciddi bir sınavla karşı karşıyadır...
|