| |
|
|
Ben Sabah'tayım.. Sabah bende değil!..
Benim Sabah ile sözleşmem yok eski okurlarım bilir.. Ben el sıkışmalara inanırım.. İmzalara değil.. Benim sözleşmem sizlerledir.. Okurlarımla.. Toplumsal sözleşme gibi bir şey adeta.. Normalde başımı döndürmesi gereken teklifler aldığımda Sabah'ta kalmamı iki şey sağlar.. Birincisi.. Ben kaptanım.. Kaptanlar gemiyi sonuna dek terk etmez. Yahu bu gazetenin patronları var. Yöneticileri var, sen bir yazarsın hepsi.. Kaptanlık nerde?.. Kaptanlık insanın içinde yatar. Verilmez.. Hissedilir.. Ben kendimi Sabah'ın kaptanı hissettiğim için, o panik gününde odamda hiçbir şey yokmuş gibi oturdum. Benim kaptan olduğumu hisseden yığınla Sabahçı da bana bakıp, gemiyi terk etmekten vazgeçti. İkincisi.. Sizler.. Okurlar.. Sabah'ı bırakmak, bu kurumu, bu binayı bırakmak değildir ki, salt.. Sizi bırakmaktır. Okurları bırakmaktır.. 1990 yılında Sabah'a gelen Hıncal Uluç'la bugünkü Hıncal Uluç arasında büyük bir "Değer" farkı var.. Bu farkı yaratan, Hıncal'ı bugünkü konumuna getirenler sizlersiniz.. Siz okuduğunuz için bugün herkes Hıncal'ı istiyor. Okumasanız, şimdi emekli gazeteci Hıncal olarak bir sahil köyünde roman yazmaya çalışıyor olabilirdim. Yani.. Akla seza teklifleri konuşma konusu dahi yapmadan elimin tersi ile itmemin sebebi, ilkelerim ve sizlersiniz.. Amma velakin.. Madem ki, benim esas sözleşmem sizlerle.. Yani benim asıl patronlarım sizlersiniz, onun için sizinle dertleşiyorum.. Yani durum "Bu senin iç sorunun.. Kendi aranızda çözün, bize ne" diyecek bir durum değil.. Amma velakin.. Şairin uğrunda her şeyi göze aldığı sevgiliye yakındığı gibi hani.. "Tahammül mülkünü yıktın, Hülagu Han mısın kafir.." Bir sabah kalktığınızda beni Sabah'ta bulamayabilirsiniz.. Çünkü tahammül mülkü yıktılar. Kabahat bende değil.. Bu gazetenin patronlarına, Genel Yayın Müdürü'ne, herkese anlattım, hatta defalarca bu köşede yazdım ki.. Ben profesyonel değil, amatörüm.. Yani zevk için yazıyorum. Para için yazıyor olsam, şimdi İstanbul'un en zengin gazetecisi idim.. Benim amatör keyfimi elimden almayın. Beni profesyonelliğe zorlamayın.. Bu ülkede tam yarım asırdır iş görüşmesi yaptığım hiçbir gazete, dergi, radyo, televizyon patronu ve yöneticisi çıkıp "Hıncal bizimle para konuştu" diyemez. Konuşmam.. Ben tek şey konuşurum.. "Yazdıklarım ve söylediklerimin tamamının yayınlanacağına söz veriyor musunuz?." Bu eğer amatörlük değilse nedir?. Nedir bugün amatör zevkim.. Her sabah yedi buçukta kapıdan gazetemi almak.. Kahvemi koymak ve Hıncal'ın Yeri'ni okuyarak güne başlamak.. Narsizm.. Peki.. Sapıklık düzeyinde egosantrizm.. Ben merkezcilik.. Peki.. Ama ben buyum arkadaşlar.. Şimdi bu zevki sıfırlarsanız eğer.. Ben her sabah gazetemi, "Bugün acaba hangi yazım r e k l a m l a r a kurban gitmiş" stresi ile alırsam, işin amatör keyfi kalır mı?. Bu yaz Sabah'tan ayrılma noktasına gelmiştim ki, Paris'e gittim. 10 gün kaldım. Kendime telkinler yaptım. Bir şey olmamış gibi döndüm.. Ama burda da durum ayni.. Onlar da bir şey olmamış gibi, beni "İlanlardan kalan yeri dolduran köşe yazarı" olarak kullanmaya devam ediyorlar. Bundan ne kadar nefret ettiğimi bile bile.. Düşünmeye başladım.. Beni kovamıyorlar da, ayrılmaya mı zorluyorlar, en has damarıma ısrarla basarak.. Terbiye özürlü adam, geçmişte bana böyle komplo kurulmasını gazete yönetiminin kendisinden istediğini, ama benim umursamadığımı yazmıştı da, benim o zamanki yöneticilerim "Gık" dememişler, tezgahı kabullenmişlerdi yani.. Bugün de ayni şey olabilir mi?. Bakın bugün kendimi aynen başlıktaki gibi hissediyorum.. Ben Sabah'tayım, ama Sabah bende değil.. Yazılarımın birinci sayfadan anons edilmesini bugüne dek hiç talep etmedim.. 13 yıl içinde üç kere haber salmışımdır, yazı işlerine, "Birinci sayfalık haber değeri var" diye.. Sonuncusu Ludlum'un romanı.. Kasım ayında piyasaya çıkan bu romanda, fanatik bir Müslüman terör örgütünün lideri, intihar komandolarını bindirdiği nitratlı gübreden imal edilmiş bomba yüklü iki kamyoneti bir uluslararası batı ticari şirketine, bir de büyük bir batılı büyükelçiliğe yolluyordu. Kitabın piyasaya çıktığının haftası, nitratlı gübreden imal edilmiş bomba yüklü intihar kamyonetleri, bir uluslararası ticari kuruluş (HSCB) ve bir büyük temsilciliğe (İngiliz Konsolosluğu) saldırmışlardı. Böylesine bir tesadüf haber değilse neydi?.. Tabii eğer tesadüfse.. Akbaba'nın Üç Günü roman ve filmini hatırlatarak "Ya tesadüf değilse.." sorusunu da ortaya atmıştım çünkü.. Haberi Emre Aköz aracılığı ile yazı işlerine iletip gazeteden çıkarken düşünüyordum.. "Şimdi romanı piyasadan bulduracaklar.. 500 sayfa.. 5 kişiye verip bir saatta okutacaklar. Benim yazdığımın ötesindeki benzerlikleri belirleyecekler.. Çevirmene ulaşıp konuşacaklar.. Hatta.. Hatta, her nerede ise Ludlum'a telefonla ulaşıp "Yazdıkların Türkiye'de aynen gerçekleşti" diyecekler.. Atilla Dorsay'ı bulup "Akbaba'nın Üç Günü" filmindeki, işi romanları analiz ederek gerçeklere ulaşmak olan CIA dairesini anlattıracaklar.. Öyle bir dört dörtlük haber hazırlayacaklar ki, gündeme 'Gümmmm' diye düşecek. Bütün gazeteler birbirine benzeyerek, Kıbrıs derken, Saddam derken, biz "Fark"ı yaratacağız.." Hikaye.. Geçin bu zahmetlere girip "Haber" yaratmayı, benim kendisi haber olan yazımı birinci sayfadan anons etme gereği dahi duymadılar.. Oturdum, üzüntümü anlatan satırları kaleme aldım.. Çarşamba sabahı yayınlandı. Çarşamba sabahı yayınlanan Vatan, Ludlum'a ve Dorsay'a ulaşmak dışında her şeyi yapmış, bu müthiş tesadüfü (!) birinci sayfadan anons edip, içeride manşetten yarım sayfayı habere ayırmıştı. Hıncal Sabah'ta yazmış.. Habere Vatan sahip çıkmıştı.. Haberinde Hıncal'a atıf yapma nezaketini göstermeden.. El elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış.. Öylesi.. Biz kaybettik, el buldu.. Hıncal'ın yazdıklarına başkalarının sahip çıkmasının örneği tonla.. "Kuran Kursları dini eğitim midir, ezber mi" yazımı Tempo dergisi kapak konusu yaptı. Elvan'ın hocasına verilen cezayı anlatan yazımın arkasını Sabah Spor değil, Hürriyet Spor Servisi muhteşem şekilde getirdi. Bunlar sadece geçen haftadan örnekler.. Anlıyor musunuz, "Ben Sabah'tayım, ama Sabah bende değil" derken neyi kastettiğimi.. Sabah'ı çok seviyorum.. Sizleri çok seviyorum.. Ama sevgilime son bir kez yakınıyorum.. Son bir kez.. Tahammül mülkü yıkıldı dostlarım.. Yı- kıl- dı!..
***
Bugün içimden başka yazı yazmak gelmedi.. Köşede ilanlardan yer artar da tamamı girer inşallah. Daha da boş yer kalırsa, bu hafta budanan yazılarım var.. Yazı işleri onlarla doldursun.. Bir trafik, iki spor var bildiğim, onları da şu anda okuyor olabilirsiniz, Sevgili Okurlar.. Yarın.. Yarın çok geç olabilir!.
|