İki On bir Eylül..
Dünyada fırtınalarla geçen son otuz yıla damgasını vuran iki adamın yaşam öykülerinde 11 Eylül tarihleri dramatik anlamlar taşıyor.. Çünkü 11 Eylül, o iki adam için de "yolun sonu" anlamına geliyor.. 11 Eylül'lerin ilki çok daha yakın bir tarihte.. Hafızalarda çok daha taze.. O gün, 19 falçatalı adam, ABD'yi kalbinden vuruyor.. Şaşkınlık, şok ve derin bir acı.. Ama kafalarda hep aynı soru: "Kim yaptı?" Birkaç saat geçmeden Amerikan başkentinin kurmayları hedefe bir ülkeyi ve onun liderini koyuyor.. Ülke: Irak.. Lideri: Saddam Hüseyin.. O gün bugündür, hedefteki ülkenin ve liderinin 11 Eylül'le bağlantısı olduğuna dair en küçük bir kanıt kırıntısı ortaya konabilmiş değil.. Buna rağmen ABD Savunma Bakanının o günlerde söylediği; "-Irak,ABD'ye düşman 'şeytan çemberi'nin içindedir!" hükmü gündemden hiç kalkmıyor.. Amerikan halkının yüzde 70'i 11 Eylül'ü Saddam Hüseyin'in yaptırdığına kesinlikle(!) inanıyor.. İnanmıyor.. İnandırılıyor.. ABD dışındaki kamuoyu Irak'ın işgali için "bambaşka" nedenleri tartışsa da; Amerikan kamuoyu Irak'ın "11 Eylül yüzünden" işgal edildiğini sanıyor.. Yönetim, savaş için kamuoyu desteğini "11 Eylül korkuları"ndan alıyor.. Şurası kesindir ki; 11 Eylül olmasaydı, Irak işgali de olmazdı; Saddam Hüseyin de devrilmezdi.. Kısacası; 11 Eylül Saddam Hüseyin için sonun başlangıcı oluyor.. At üstünde şakıyan kılıçtan; "saç-sakala karışmış haller"e yolculuk "o gün" başlıyor..
***
Ve tam otuz yıl önce.. Bir başka 11 Eylül.. 11 Eylül 1973.. Ve yine bir lider için "yolun sonu.." Ve sahnede yine aynı ülke: ABD... Bu kez "o liderin ülkesi" o kadar uzak değil kendi topraklarına.. "Uzak" da ne kelime.. ABD,bütün unsurlarıyla "tam göbeğinde" Şili'nin.. Şili'nin; halkın oylarıyla seçilmiş ilk sosyalist Devlet Başkanı, Salvador Allende; Washington'un arkasında olduğundan kimsenin şüphe duymadığı askeri bir darbeyle devriliyor.. Şili'de Amerikan çıkarlarına "öldürücü darbeler" vuran Allende "öldürücü bir darbe"yle tasfiye ediliyor..
***
İki 11 Eylül arasında çok büyük "benzerlik" ler görülmeyebilir.. Zaten bu yazı da benzerlikler olduğunu söylemek için değil,tersine "farklılıklar" ın altını çizmek için kaleme alındı.. İki liderin "yolun sonu"ndaki farklı "duruş" larına "bir yazı huzmesi" kadar fener tutmak için.. Saddam teslim oldu.. Ya da teslim olmaya mecbur bırakıldı.. Belki söylecekleri vardı, kimbilir?.. Vuruşmadı, döğüşmedi, ölmedi, öldürülmedi.. Otuz yıl sonra tarihin onu nasıl hatırlayacağı bilinmiyor.. "Uluslararası bir tetikçinin hazin sonu" ya da başka sözcüklerle... Kimbilir?.. Beriki, Başkanlık Sarayı'nı kuşatan "Amerikan destekli" darbecilerin "Teslim ol!" çağrılarına silahıyla karşılık verdi.. Onun da söyleyecekleri, sorulacak hesabı vardı belki.. Ama o beklemedi.. Vuruşarak öldü.. O şimdi; yüzmilyonlarca dünyalı kadar, siyasal görüşlerini onaylamayan Şilililer ve Amerikalılar için de -saygı duyulacak- bir kahramandır.. Çünkü... Kahraman olmak için sebepleri ve inançları vardır.. Vardı.. Ölmeden önce Başkanlık Sarayı'nın balkonuna çıkmış "Ve bunlar benim son sözlerimdir!" demişti.. Son sözleri şunlardı: "Vatanım Şili'ye ve onun geleceğine inanıyorum.. Benden sonrakiler bu karanlığı ve ihaneti yenecektir.. Şunu bilmeye devam etmelisiniz ki; ülkemin özgür insanlarının daha iyi bir toplum inşa edeceği yollar er-geç açılacaktır. Yaşasın Şili.. Yaşasın halkım!.." Özeti şu ki; ölse de, kalsa da; herkesin saygıyla selam duracağı bir "son söz" ü olmalıdır ademoğlunun..
|