Sorumsuz sorumlular
Halkla İlişkiler Derneği'nin yoğun katılımla düzenlediği bir konferansta hem dinleyici, hem konuşmacıydım. "İtibar" üstüne konuşan Basın Konseyi Başkanı, Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi, sıkı bir örnek verdi. New York Times gazetesinde, muhabir Jayson Blair'in yıllarca yalan haber yaptığı, başka gazetelerden haber aşırdığı (intihal) ortaya çıkmış ve "istifa" yoluyla atılmıştı. Sonradan, gazete yönetmeni Howell Raines de sorumluluk yüklenip istifa zorunda kalmıştı. Oktay Ağabey "itibar"a bu örneği verip "kolay kolay New York Times olunmadığını" söyledi ve dinleyicilere sordu: "Siz hiç Türkiye'de böyle bir örnek gördünüz mü? İstifa eden gördünüz mü?" Cevabın "hayır" olduğundan emindi, aynı yönde beyanda bulundu: Türkiye'de hiçbir yönetici sorumluluk yüklenip istifa etmiyordu.
***
Daha sonra konuşacağım için dilimi tuttum. Sıra bana geldiğinde, Ekşi gitmişti. Cevabı gıyabında verebildim. Bir gazeteci muhatabı ile konuşmak için eğildiğinde, kazayla ortaya çıkan görüntüsünün, elbette haberi bile olmadan, Hürriyet'te "iş kazası" diye iştahla teşhiri... ama en çok da, gazete yöneticilerinin, sadece muhabiri, "gece ekibi"ni suçlamaları ve (kendi linçlerini hiç hatırlamayan) bir köşe yazarının doğru eleştirisi dışında, kurumsal özeleştiri yapılmaması üzerine... O günkü cevabımı şimdi saygılarımla iletiyorum: "Oktay Bey haklı. Bizde göremezsiniz. Sadece zararı sınırlı haberlerde değil, tüm toplumu yanıltan, ölümcül zarar verenlerde de göremezsiniz. Görülebilmesi için, mesela Oktay Ağabey'in başyazarlıktan istifa etmesi gerekirdi: Bir dönem Genelkurmay'ın gazeteye koydurttuğu andıçlı haberle bazı meslektaşlarını 'Aramızdaki alçaklar, hainler' diye suçlayıp infaz ettikten sonra, bunun düzmece olduğunu öğrendiğinde hemen istifa etmesi gerekirdi. Haberde hedef gösterilen Akın Birdal ölümüne vurulduğunda utanmalı, istifa etmeliydi. Sonra, Basın Konseyi Başkanı olarak, üyesi iki gazetede o yalan haberleri manşet yapan Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Özkök ile o zamanki Sabah'ın yönetmeni Zafer Mutlu'nun istifalarını talep etmeliydi. Aynı anda Basın Konseyi başkanlığından da istifa etmeliydi. Etmeliydi ki, emsal olsun Sorumluluk yerleşsin. İtibar olsun!" O gün "hain, alçak" denip işlerinden atılan Birand ile Çandar, artık Hürriyet'in grup çatısı altındalar. Pişkinlik ya da olgunluk, önemli değil. Şu önemli: Bugün "ülkücü" birileri, hala ikisini "hain, alçak" diye hedef gösterip tehdit edebiliyor. Referans ise hala o andıç, hala sorumlusu, müstafisi olmayan haberler, yazılar!
***
Şimdi de, o kadar "ölümcül" olmasa da, bir gazetecinin, bir insanın haysiyetiyle oynayan fotoğrafın sorumluluğu "alt kadroda" çalışanlara atılıp ıslık çalınıyor. Neden? Bu ülkede her alanda iktidar-sorumluluk ahlakının güdük olması bir yana, Hürriyet'in aslında olumlu olan "ilkeler"i bile, yaptırım açısından muhabiri, alt kademeleri sorumlu tutar. Sorumluluğun üst kademesinin adını koymaz. Oysa, sorumluluk da, nimetler gibi hiyerarşiktir. Nitekim, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bildirgesi, sorumluluk sahiplerini, genel yönetmen, yazı işleri müdürü olarak yönetimde arar öncelikle. Lakin, fiili sistem "altta olanın canı çıksın" üstünedir. Bugünün tesellisi; çok sayıda genç gazetecinin tepki vermesi (Umarım, bilinçlerini, verilen, gizlenen her habere yayarlar)... Foto-saldırıya maruz kalan üç yıllık gazetecinin ise, kırk yıllık kimi ustalarından daha oturmuş bir gazetecilik anlayışını dile getirebilmesidir.
|