Önce aklın pasını temizleyeceksin!
HEP bazı parmakların gösterdiği yönlere bakar olmaktan, önümüzdeki çukurları göremeyecek denli körleşmiş haldeyiz. Ve farkında değiliz. Dünyanın, 11 Eylül 2001'den beri, vahşi terör saldırısı etrafında şekillendirilmek istendiğini izliyoruz. Bu, hafızamıza yer eden, bize söylenenlerin çoğunda odak olan bir dönüm noktası. Oysa, aynı hafızamız, 1984'te Hindistan Bopal'de vuku bulan felakete dair hiçbir iz taşımıyor. Amerikan şirketi Union Carbide'ın Hindistan'daki bu "yabancı sermaye yatırımı" bomba gibi infilak ettiğinde, 40 ton siyanür ve kimyasal madde kusmuş, üç günde 8 bin kişiyi öldürmüş, 520 binini müebbet zehirlenmeye maruz bırakmıştı. 20 yıl sonra hala, ortalama iki günde bir kişinin bu yüzden öldüğü belirtiliyor. Oysa, en çok konuştuğumuz neydi? Mesela, Irak'ın kimyasal, biyolojik, nükleer kitle imha kapasitesi. Buyurun Bopal'e; "kimyasal imha" yı görün!
*** Orada kalmayın, bir dünya turuna çıkın ve yeryüzüne her yıl 500 milyon ton zehirli atık saçılmasının ne anlama geldiğini... Size bunlardan, hava, su, gıda, gıdasızlık, kanser, aşırı ısınmanın taşırdığı sular, seller, doğal hayat kaybı olarak ne kadarının isabet ettiğini tahmine çalışın. Orada burada durmadan "kitle imha silahları" tehdidinden bahseden ABD'nin... Küresel ısınmanın en ciddi suçlusu karbondioksit kusmuğunun hiç olmazsa biraz azaltılmasını öngören "Kyoto Protokolü" nü neden ısrarla sabote ettiğini sorun. Bu sabotajın arkasında, tüm küresel karbonun beşte birini dışkı gibi saçan 6 ABD firmasının parmak izlerini bulursunuz. "Resmen terör"den, terör şebekelerinden ürken dünyanın, yeryüzünün her köşesini ve nefes aldığımız her zerre havayı katleden bu tür şebekelerin icraatına ne isim vermesi gerektiğini bulabiliriz belki. Demokrasi, özgürlük, teknoloji, eğlence, kültür ihraçlarını hayranlıkla izlediğimiz zengin ülkelerin... Dünyayı boğan tüm karbonun yüzde 80'ini (ABD tek başına yüzde 25) üretmenin yanı sıra, yatırıma aç, bilinci kıt, günü kurtarma derdindeki yoksullara, nasıl gündelik zehir ile karanlık gelecek de ihraç ettiklerini sorgulamaya çalışırız belki. Çevre duyarlılığı artan Batı'da, kamuoyu baskısı yüzünden maskelenmek istenen çevre cinayetinin, dünyanın yoksul bölgelerine nasıl sokuşturulduğunu, bunun Nijerya'da, Burma'da, Kolombiya'da, şirket destekli insan hakları gaspıyla nasıl örtüştüğünü hissederiz belki.
*** Lakin, bu akıl ve vicdan sıçramasını yapabilmek için, "halkın, vatandaşların kuvveti" olması gereken gazeteciliğin de ilgi ve cesaretini sıçratması gerekiyor. Çevreden sadece kıyıdaki pet şişeleri, parktaki naylon torbaları, kapı önündeki çöpü anlayan toplumlara, bunun bir güç ve iktidar meselesi olduğunu, dolayısıyla "karşı-bilinç"e ihtiyaç duyduğunu gösterebilmesi gerekiyor. Sahiden bağımsızlaşabilmesi, küresel ya da yerel tüm güç odakları karşısında aklın, vicdanın ve vurdumduymazlıklara rağmen, çoğunluğun sesine kavuşabilmesi gerekiyor. Türkiye'de bir döküm yok ama, ABD'de Sonoma Üniversitesi'nde her yıl yayınlanan, "Sansürlü Haberler", yani büyük medyanın görmediği, üstünde durmadığı, sümenaltı ettiği haberler listesinde, yönetimin ya da şirketlerin çevre, dolayısıyla "insanlık" cinayetleri en büyük paya sahip. Neden? Başlangıç için, her zaman en iyi soru budur zaten: Neden! Madde
|