Nazar etme ne olur!..
Sadece mutlak rakamlara bakarsak, Türkiye'de kaza, ölüm ve yaralı sayısı gelişmiş Batı ülkelerinden "daha fazla" değil. Yılda 5 bine yakın "kaza yerinde ölüm" ve 4 bin kadar "kaza sonrası ölüm" ile en azından 20 yıldır her yıl Kurtuluş Savaşı'nın şehit sayısına yakın insanını kaybeden, 100 bin insanı, bir kısmı hep sakat kalmak üzere yaralanan Türkiye... Bu korkunç tabloyla bile mesela ABD'nin epey gerisinde. Ancak, yollarımızı cehennem, kimi sürücüyü zebani, onca yolcuyu ceset, yüzlerce minik çocuğu melek kılan, burada "kaza ihtimali"nin neredeyse "mukadderlik" düzeyinde yüksek olması. Yani... Araç sayısı ve nüfusa oranı, kat edilen kilometre gibi unsurları dikkate aldığımızda, 100 milyon taşıt/kilometreye ölü sayısı ABD'de 1'in, Avrupa'nın en kazazedelerinden Fransa'da 2'nin altında iken, bizde 10'un üstünde, bazen 20'nin yakınında bulunması. Bizde kazaen ölüm oranı 10 bin araçta 7'yi bulurken, oralarda 2 ve altına inmesi.
***
"10 yılda 10 savaştan" muzaffer çıkmakla ve "az zamanda çok yol" kat etmekle övünen bizler... Her yıl bu savaşta 9 bin kadar ölü, on binlerce yaralı veriyor, ama yenilginin bilincine bir türlü varamıyor ve "az araçla çok ölmeye" devam ediyoruz. Sorun bu: Araç ve sürücü sayısı hala çok olmadığı halde (demiryolu ve denizi tanımayan kalkınmanın eseri kamyon-otobüs filomuzla gurur duyabiliriz!), ölü-yaralı sürücü, yolcu, yaya oranı bakımından "kendini kaybetmiş, kafayı yemiş ve hala umursamaz" birlik ve beraberlik içindeyiz. Ne kendini, ne başkasını sakınan milli birlik!
***
Şehir içlerinde yılda 275 bin çarpışma ve 615 ölüye karşılık, şehir dışında 31 bin çarpışmada 2 bine yakın ölü, "uzun yol"un ince bir yol, adeta Sırat Köprüsü olduğunu gösteriyor. Şehir içlerinde asıl vahamet, yayaların üstüne süren sürücüler ile araçlardan daha çabuk olduğunu zanneden yayaların kaza salisesinde buluşmasının yılda 650 yaya hayata mal olmasında ortaya çıkıyor. Her yıl 40 kadar yabancıyı da, tarihi ve turistik yerlerimizi gezdirdikten sonra ya da önce, memleketlerine tabutta gönderiyoruz. 1955'ten bu yana... Tam 225 bin kişi, beraber öldük biz bu yollarda. O anda istatistiğe yaralı geçip sonra gidenlerle, 1 milyon kişi öldük. Bilinenlerle 2.5 milyon, kayda geçmeyenlerle 5 milyon kişi yaralandık, sakat kaldık. Kazalarda ölenlerin milyonlarca yakını olduk, dostu olduk, gözyaşı olduk, dul, yetim, öksüz olduk; "Allah korusun" araçlardan kazınan genç ölülerin "Ölüm Allah'ın emri" denen kaza-cenazelerinde milyonlarca saf tuttuk. Camilerden, kabristanlardan onca yılda milyonlarca çıktık; hastane ziyaretlerinden milyonlarca üzüntüyle dışarı attık kendimizi... Hayata ve ölüme yine tam gaz karıştık. Belki kendi cenazemize kadar tam gaz!
***
Hava, yol, araç vaziyetleri; ceza, denetim, eğitim meseleleri. Hepsi var elbette. Ama esas "biz" varız: Direksiyonda dünyanın sahibi ve yolların hakimi olan, başkasını hep haksız ve rakip, hatta düşman gören gözlerimiz, akılsız aklımız, uyanık kafasızlığımız, tüm muhterisliğimiz ve bencilliğimizle biz varız. Sürücüyseniz, bir gün boyu neler yapıp yapmadığınıza bakıp azıcık kendinizi, sonra etrafı izleyin. Çoğumuz nasıl da aynı, nasıl da vahşi ve kaba direksiyonlarız, gazız; frensiz ve sinyalsiz, destursuz ve vicdansız. 100 kilometreyi 140'la aldığınızda, kaza olmazsa, 43 dakika... 70'le aldığınızda, 86 dakika sonra varıyorsunuz ya... Aradaki 43 dakika kar, uzun bir ömürde bir hiç, kaza saniyesinde ise ömrün finali demek! İyi yolculuklar... Geçmiş olsun... Başınız sağ olsun!
|