Türkiye'nin önemli gazetelerinde yazan bazı kadın yazarların "Bu ülkede kadınların sorunu mu var ki, ben etrafımda yaşayan kadınlarda bir sorun göremiyorum" demelerine bayılıyorum. Ya 'deve kuşu sendromu' var bunlarda, ya gezdikleri sosyetik çevreleri Türkiye sanıyorlar veya gerçekten kör cahiller ki her üç hal de yazma eylemi açısından oldukça tehlikeli.. İlle de yazmaları gerekiyorsa o zaman benzer çizgideki diğer arkadaşları gibi kedilerini, köpeklerini, evlerini, arabalarını filân yazmalılar bence. Milyonlarca mağdur kadının yaşadığı, halâ her yıl yüzlerce kadının töre cinayetlerine, tecavüze kurban gittiği, kadın nüfusun yarısının aile içi şiddete uğradığı, % 5'inin okur yazar bile olmadığı, büyük çoğunluğunun fakirlik sınırının altında yaşadığı, halâ yeni yasalarında çalışma izninin bile erkeğin keyfine bırakıldığı, tapulu malların % 2'sine erkeklerin sahibolduğu, parlamentosuna 500'ün üstünde erkek milletvekiline karşılık sadece 20 kadının girmesine izin verilen bir ülkede kalkıp da "Bugün Kadınlar Günü, haydi bir yazı da ben yazıp dalgamı geçeyim" demesinler. Ayıp oluyor.

Basınında da yüzlerce erkek yazara karşı parmakla sayılacak kadar kadın köşe yazarı bulunan bir ülkede bu parmakla sayılacak kadınlar konuyla dalga geçerlerse daha en az bir elli yıl başka kadınların felâketlerini gazetelerde "basit olaylar" olarak izler geçeriz.

Çoğunluğu erkeklerden oluşan TBMM'de, 75 yıldır ilk kez reform niteliğinde bir değişiklik yapılacak Medeni Kanun'un, binbir hile ile kendilerine zarar vermeyecek şekilde tırpanlanmasını izler geçeriz.

Türkiye'de kadın-erkek eşitliğini sağlamak için Cumhuriyet sonrasında tüm gücünü seferber eden Atatürk'ten bu yana kadınlara yapılacak en büyük iyilik Medeni Kanun değişikliğinin ayırım yapılmadan herkese uygulanması olacaktı. Türk Medeni Kanunu'nun alındığı İsviçre Medeni Kanunu'nda ve hemen tüm Batı demokrasilerinde kadın ve erkeğe eşit haklar veren değişiklikler uzun süre önce yapılmış, herkese uygulanmış ve Türkiye de benzer şartları sağlamak üzere birçok uluslararası sözleşmeye imza atmıştı.

Bugün AB konusunda birbirine giren koalisyon partileri Medeni Kanun konusunda da anlaşmazlığa düştüler. MHP olanca ağırlığını koyarak değişikliğin en önemli bölümü ve nedeni olan yeni mal rejiminin, yasanın kabulünden sonrası için geçerli olmasını Meclis'e onaylattı.

İçi rahat etmeyen DYP ve ANAP'lı milletvekilleri bunu sağlayan "yürürlük maddesi"nin değiştirilmesi için hemen yeni kanun teklifi verdiler. Ak Parti bu teklifleri destekleyeceğini kadın STK temsilcilerine açıkladı. DSP milletvekillerinin çoğu bu değişiklik için yapılacak imza kampanyasına katılacaklarını, tüm partilerin birleşerek vereceği bir kanun teklifini destekleyeceklerini söylediler.

Sonuç olarak 126 kadın kuruluşu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde TBMM'ye gönderdikleri bir uyarı metnine birlikte imza attılar. Siyasi Partiler sakın bunu küçümsemesinler. ABD'nin kadın kuruluşlarından bile mail yağıyor. Hepsi bu girişimi destekliyorlar.

İşte muhtıranın metni;

"8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Meclis'e sesleniyoruz!

Yeni Medeni Kanunun yürürlük maddesiyle, evliliklerin geçmiş dönemini kapsam dışında bıraktınız. Milyonlarca evli kadının geçmiş emeklerini hiçe saydınız.

Bir elinizle verdiniz, öbür elinizle geri alıyorsunuz.

Meclis'i ve tüm siyasi partileri, 10. maddeyi bir an önce değiştirmeye çağırıyoruz.

Biliniz ki seçim zamanı geldiğinde kadınlar kendi haklarını gözeten partilere oy vereceklerdir.

126 Kadın Kuruluşu adına Medeni Kanun Platformu"

Bundan da anlaşıldığı gibi böyle giderse MHP ve grup kararı alarak 10. maddeyi değiştirme teklifi vermeyen partiler kaybedecekler. Liderlerin, özellikle de Devlet Bahçeli ve Bülent Ecevit'in iyi düşünmeleri gerekiyor.

Kadınların gücünü gözardı ederlerse şaşırabilirler.

(Not: MHP, 27 Şubat'ta TBMM'ye giden kadın örgütü temsilcileriyle görüşmeyi bile kabul etmedi. Anketlere göre o kadar da kendinden emin olmamalı aslında!)