|
|
Ortadoğu seçenek olabilir mi?
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın, Avrupa Birliği tartışmalarının en yoğun olduğu bir anda "kişisel görüş" olarak Türkiye'nin kendine Ortadoğu'da yön aramasını savunması, en azından karışık bazı kafaları biraz daha karıştıracaktır.
Orgeneral Kılınç'ın sözleri, rütbesi ve görevi dolayısıyla "kişisel" görüş olarak değil Silahlı Kuvvetler'in görüşü olarak alınabilir. Oysa bugüne kadar bilinen, Silahlı Kuvvetler'in "resmi" görüş olarak Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve hukuki yönünün Batı olması gerektiğini benimsediği ve buna bağlı olarak, Avrupa Birliği üyeliğinin doğal bir hedef olarak alındığı yönündeydi. Bu çerçevede, Türkiye'nin güvenliği açısından, Silahlı Kuvvetler'in bazı "çekinceleri" olması da doğaldır.
Türkiye'nin "yönü" çok önceden, laik cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte belirlenmiştir. Ve bu yön hiçbir zaman Ortadoğu olmamıştır. Türkiye'yi Ortadoğu "bataklığı" içinde tutmak isteyen kuvvetler bellidir ve bunlar laik cumhuriyetin "düşmanları"dır. Bu kuvvetlerin Türkiye'yi Ortadoğu'da tutma girişimleri de bugüne kadar hiç başarılı olmamıştır.
AB dışındaki seçenekler!
Türkiye Avrupa Birliği'ne girerken iki alanda yoğun müzakere yapmak durumundadır. Bunlardan biri ekonomi, diğeri ise güvenliktir. Türkiye, zaten Ortadoğu bataklığına sürüklenmemek ve bu bataklığın yıkımlarına maruz kalmamak için Batı seçimini yapmıştır. Bunun için NATO'nun güçlü bir üyesi olmuştur.
Orgeneral Kılınç "seçenek" olarak iki ülke adı vermiştir: Rusya ve İran. Kuşkusuz güçlü bir Türkiye bu iki ülkeyle de iyi ilişki kurmak durumundadır. Ancak bu iki ülke de herhangi bir siyasi ve toplumsal "değer" ifade etmemektedir. Avrupa Birliğinin'nin alternatifi olmaları söz konusu değildir. Avrupa Birliği, ekonomik ve toplumsal değerleriyle vardır, ileri hukuk mantığıyla vardır. Bu açıdan bakıldığı zaman da ortada başka bir seçenek yoktur.
Avrupa Birliği konusundaki tartışmaların, İsmail Cem'in de belirttiği gibi "anlamsız" ve sonuçsuz alanlara çekilmesinin Türkiye'ye bir yararı olmayacağı ortadadır. Türkiye kararını vermiş, imzalarını atmıştır. Artık ilerleme zamanıdır. Bugüne kadar kaybedilmiş zamanı telafi etme dönemine gelinmiştir.
Halka da sorulabilir...
Halen, anlamsız tartışmalarla yine zaman kaybetmeye devam edilmektedir. O zaman Mesut Yılmaz'ın önerisi düşünülebilir. Türkiye zaman kaybetmeye devam edeceği yerde referandum yapılsın ve halkın onayladığı yönde ilerlensin.
Başbakan Ecevit ilk tepki olarak bu öneriyi gereksiz bulduğunu ifade etti. Ama anlamsız tartışmalar da "zarar" hanesine yazılmaya devam ediyor.
Halka bir tek soru sorulsun: Avrupa Birliği'ne evet mi, hayır mı?
Halk cevabını versin ve yola devam edilsin. Asıl müzakere dönemi geldiğinde Türkiye'nin "elini" güçlendirecek olan da, bu kararlılığı olacaktır. Çekincelerimizi, kaygılarımızı ve özel güvenlik gerekçelerimizi o zaman daha iyi anlatabileceğimize de kuşku yoktur.
|
|
|
|