94 krizinde 171 bine kadar düşen borsadaki yatırımcı sayısı düzenli bir artışla 2001 yılında 1 milyon 385 bine kadar yükseldi. Son veriler bu rakamın 1 milyon 241 bine doğru indiğini gösteriyor. 1994 krizinden 8 yıl sonra ilk kez yatırımcı sayısında azalma meydana geliyor.
Bu kaybın önemli bir nedeni, fiyatlarda meydana gelen büyük düşüş, buna bağlı olarak halka arzların yapılamıyor olması. Bu yatırımcıları her zaman için borsadan kaçırıyor.
İkinci neden 2001 krizinde batan bankalara el konuluş şekliyle ilgili. Hatta bu neden, sermaye piyasasında şimdiye kadar en büyük zararı meydana getirdi.
Halka açık banka hisselerine bedelsiz el konulmasından dolayı 35 hisse senedinden 400 bin mağdur yatırımcı ortaya çıktı. Burada yatırımcıları mağdur duruma sokan olay, bilançoların gerçeği yansıtmaması. 400 bin yatırımcı demek, daha 1999'da sermaye piyasasının ulaştığı toplam yatırımcı sayısı demek. Mevcut bugünkü sayının da üçte biri demek.
* Bankalara ayrıcalık- Sermaye piyasasında elbette bir şirket batabilir. Ancak her şey bir gecede olmaz. Kamuoyuna açıklanan bilançolar aynı zamanda bankaların denetiminden sorumlu kamu otoritesi tarafından denetlenmiş. Şimdi yine aynı otorite tarafından bilançoların gerçeği yansıttığı kabul edilmeyerek küçük hissedarların paylarına karşılıksız el konuluyor. İlgili bankanın iştiraki de aynı duruma düşüyor. Önceden bilançonun doğru olduğunu da, şimdi yanlış olduğunu da söyleyen aynı kamu otoritesi.
Bu olayda sermaye piyasasının yanlış kurulmasının da payı var. Sermaye piyasası otoritesi bilançosunu denetleyemediği bankalara zamanında halka açılma ve bu piyasadan fon toplama izni vermeseydi şimdi böyle bir sorunla karşı karşıya kalmayacaktık.
* Sermaye piyasası ezdiriliyor- Para piyasasının kurumları sermaye piyasasından fon toplarken sermaye piyasasının kurallarına değil, para piyasasının mevzuatına tabi oluyorlar.
Kamu otoritesi bizzat kendisi çalışarak kurduğu ve var ettiği, devletin bugüne kadar toplam özelleştirme gelirinin yüzde 40'ı olan 3 milyar 26 milyon dolar özelleştirme yaptığı bir piyasayı yine kendi elleri ile boğuyor. Banka bilançoları Sermaye Piyasası Kanunu'na göre SPK tarafından değil, Bankalar Kanunu'na göre bankalardan sorumlu kamu otoritesi tarafından denetleniyor. Onun de öncelikleri, hedefleri ve misyonu farklı. Para piyasasındaki tasarruf sahibini ve bankayı korumakla sorumlu. Ancak bu işi yaparken bir başka piyasayı yıkıyor. Sorunu sadece kendi piyasası ve misyonu açısından ele alıyor. Bir piyasa düzeltilecek diye başka bir piyasa yıkılıyor. Sermaye piyasası para piyasasına ezdiriliyor, adeta kurban veriliyor. Devlet bir eliyle yaptığını diğer eliyle yıkıyor duruma düşüyor.
Sermaye piyasasına darbe vurmadan da Türkiye bankacılığı düzeltebilmeliydi.
* Kanun değişikliği şart- 1960'lı yıllarda hürriyet tahvilleri ve tasarruf bonoları olayını, Hastaş ile toplanan paralar ve sonucunda uğranılan hüsranı, 1980'deki bankerler krizini, 1994'de aracılık krizini ve son olarak 2001'de banka krizini dikkate alınca sermaye piyasası yatırımcısının asıl devletten korunması ve kollanması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor.
Bence sermaye piyasası kendisini koruyacak ve kollayacak bir platformu acilen oluşturmalı. Kendisine kanun yoluyla inmiş yumruğu başka bir kanunla geri çevirmeli. Bilançosunu denetleyemediği kurumları da sermaye piyasasına sokmamalı. Bu da ancak yeni bir kanunla mümkün. 2.5 yılda 4 banka kanunu değiştirdik, Sermaye Piyasası Kanunu'nu ikinci kez değiştireceğiz, çok mu?
* Sonuç- "Korkuyorsanız korkun, ama yine de yapın" Susan Jeffer