Öncelikle şunu belirtmem gerekir: Gazete yazısı boyutu insanı ister istemez sınırlıyor ve bazı konuları özetlemek zorunda bırakıyor.
Türkiye'nin Araplaşması konusuna üç uzun yazı ayırmama ve daha sonra "Aklı Batıda, Kalbi Doğuda" yazısıyla devam etmeme rağmen, eksik bırakılan noktalar olabiliyor.
Bir kez daha belirteyim: "Arabesk Arap demek değildir; onun kötü bir taklididir." diye yazan okuruma katılıyorum. (Sanattaki arabesk akımını kastetmiyorum. Ayrıca bu kelimeyi müzikten öte bir anlamda kullanıyorum.)
Arap kültürüne saygım var; bu kültürün ve dilin yetiştirdiği büyük filozoflara, bilim ve sanat adamlarına hayranlık duyuyorum.
Özellikle Endülüs'teki zengin kültür ortamında yetişen birçok düşünürü tekrar tekrar okuyorum.
Ama konumuz bu değil.
Bir kültürün başka bir kültürü taklit etmesi sorununu konuşuyoruz.
Yaptığımız iş Türkçülük de değil.
Anadolu aydınlanması adını verebileceğimiz, kendi kökümüze yabancılaşmamız olgusu.
Yunanistan'da orta sınıfın yaygınlığı üzerine yazdığım yazıyı ise onaylayan çok.
Atina'da yaşayan Türk gazetecileri beni doğrulayan gözlemler aktardılar: Atina'ya gelen iş adamlarımız şaşırıyor; orada zengin ve şaşaalı bir yaşam görmedikleri için hayal kırıklığına uğradıklarını belirtiyorlarmış.
Bu duygularını çok iyi anlıyorum.
Yunanistan, Avrupa Birliği üyesi ve kişi başına 12 bin dolar ulusal gelire sahip ama ilk görüşte eski Türkiye'yi andırıyor.
Zengin yoksul ayrımının göze batmadığı, sokaklarda lüks otomobillerin cirit atmadığı ve orta sınıfın güçlü olduğu eski Türkiye'yi.
Bu da müthiş bir rahatlık ve güvenlik duygusu yaratmakta.
Türkiye'de ise, basının ortalığı güllük gülistanlık gösterme gayretine rağmen gizlenemeyen müthiş bir kavganın elektriği egemen ortalığa.
Bu kadar gelir uçurumu yarattıktan sonra, düzeni korumak için gösterilen çaba, rejimi gerdikçe geriyor.
İster istemez, "güvenlik" diye bir tabu çıkıyor ortalığa.
Daha çok ceza, daha çok yasak, daha çok önlem, daha çok şiddet... Derken koskoca ülke bu tabuya kurban ediliyor.
Oysa Türkiye'yi hiç tehlikeye sokmadan mutlu ve demokratik biçimde yaşatmanın bir yolu var: Bu da orta direği yeniden güçlendirmek. Ülkeyi herkes için yaşanılır kılmak.
Orta sınıfın varlığı, bir demokrasi için en önemli sigorta ve en büyük güvence.