Okuyan alim, bilmeyen zalim..
Bu yaşa geldim.. Postmodernizm dedikleri olayın "modernizmin, gerçekçilik diye varsaydıklarına alttakilerin gözüyle bakması.." olduğunu yeni öğrendim.. Öğrenmesek daha bir iyiydi emme kör şeytana uyduk bir kere..
Ben bu "postmodern" lafını öteden beri duyardım ama bakkalda, çakkalda satılan birşey olmadığından ne işe yaradığını bilmezdim..
Hatta fikir yazıları yazmaya başladığım günlerde bir hanım okurum beni telefonla bulup "Yazılarınız çok postmodern.." demişti, lafın ucunun nereye gittiğini bilemediğimden "tedbir olsun" diye sesimi sertleştirip;
- "Ben de sizin.." karşılığını verdikten sonra telefonu "Çaaat!" diye sıfatına kapamıştım..
***
O zamandan beri de aklıma düştükçe "Neden bana postmodern diyorlar da Kemal Yıldırım'a demiyorlar.." diye düşünürüm.. Neden derseniz, güzel Rabbim bu Kemal Yıldırım'ı halkederken "Benim kulum soğuğa dayanıklı olsun.." deyip tüyünü fazladan katmış..
Mübarekte bir vücut var tepeden tırnağa kıl.. Sadece başının üzerinde kıl yok.. Zaman zaman aynaya bakıp "Bu meret burada niye çıkmamış.." diye kaderine asi olması bundan.. Halbuki derisi oradan hava alıyor..
Postmodern kime derler?
Kemal bir bu işe, bir de 19 Mayıs törenlerinde öğrencilerin spor hareketi yapmak zorunda olmasına kızar.. Çünkü ne zaman altına şort üstünde fanila provalara çıksa; Jimnastik Hocası, bunu eşofman giydi zannedip üzerine hamle edermiş..
Bir seferinde okul müdürü "Vay! Sen memleketin başına icat mı çıkarıyorsun? Oldu olacak paltonu da giyseydin.." deyip üzerine hamle yapmış.. Beden hocası araya girmese postu deldirecek..
Bereket versin beden hocası "Bu öğrencimiz hilkatten böyledir.." demiş de kurtulmuş, o saatten sonra uzaktan bakıldığında giyinik görüktüğünden Kemal'i 19 Mayıs gösterilerine sokmamışlar..
Biri bana "postmodern" lafını ettiğinde "Siz daha post görmemişsiniz.. Asıl Kemal Bey postmoderndir.. Üstelik tüyleri kıvırcık olduğundan astragan keçisi gibi durur.." demem bu yüzdendir..
Allah razı olsun kitap ilavesi hazırlayanlardan.. Bu "postmodern" meselesi hakkında bir makale koymuşlar.. O sayede postmodern muammasını biraz çözdük..
***
Yazının spotuna "Edebiyat bilimci ve eleştirmen Dilek Doltaş'ın felsefi boyutlara ulaşan ve yazınsal tadlar içeren (Postmodernizm, Tartışmalar ve Uygulamalar) adlı denemeleri baştan sona büyük bir merakla ve zihinsel aydınlanmanın benzersiz hazzıyla okunuyor.." diye kayıt düşmüşler..
Spotu böylece okuduk.. Haaa! Mealini tam söktüremedik ama içinde "postmodern" lafı geçtiğinden meraklandık..
Fakat kardeşim, gelip görün ki günde üç paragraftan fazlasını okumak mümkün değil.. Daha birinci paragrafta insanın gözü sağa sola kayıyor, yastık döşek aramaya başlıyor..
Lafları çok ağır ve felsefi boyutta olduğundan "tiner çekmiş gibi" oluyorsunuz.. Fikriniz dayansa da bedeniniz dayanmadığından o saat uykuya çöküyorsunuz..
Yeni buzağılamış sığır gibi bütün bir hafta yan gelip yatmam işte bu yüzden.. Lakin bizdeki irade de çelik gibi.. Kafaya taktık bir kere..
Gayret ettik.. Yata kalka iki sayfalık makaleyi bir haftada bitirdik.. (Dürüst olmak gerekirse üç dört paragrafını da atladım..)
Bu arada postmodernizm olayını da çözdük.. Şu oluyormuş:
"İnsanların duyularıyla algıladıkları dünya ile onlara dünyanın algılanmasına dair modeller diye sunulan kuramlar arasındaki kopukluğa dikkati çekme eylemi.."
Bu kadar basit..
Anlamadığınızdan emin olduğum için bir de örnek vereceğim..
Örneğini kendin bul..
Kusura bakmayın.. Ne yapsam örnek veremiyorum.. Askeriyenin şifresi gibi yazılmış bir cümle, başını söktürüp sonuna geldiğimde başını unutuyorum.. Beni bile kendimden şüphelendirdi "Kalenin burcu muyum, dil bilmez Gürcü müyüm.." dedirtti..
Yazıyı orta yerde kesip, makaleyi bir daha okudum.. Söylemesi ayıptır makalede "postmodern eyleme" dair bir de tarif var:
"Modernizme, modernist eleştiriler getiren düşünürlerin aksayan noktalarda iyileştirme önererek karşı çıktıkları çarpıklıkların içine sızan postmodernizm onları içten çözer.. Postmodern yaklaşım bu durumda yıkıcı olur.."
Bakın bunu daha kolay anladım.. Bundan misal verebilirim..
***
Temsil, İstanbul'da bir hazine arazisini gözünüze kestirip iki evlek yer çevirdiniz.. Briketi, tuğlayı akrabalara taşıtıp güzel bir kondu yaptınız, diyelim..
Yaptığınız bu gecekondu şehircilik açısından "aksayan nokta" oluyor.. Kafayı şehircilik olayına taktıranlar da "Böyle yapılaşma olmaz.. Apartman dikseydiniz neyse ama.." diyerek karşı çıkıyorlar..
Yani yukarıdaki postmodern tarifindeki "iyileştirme önererek karşı çıktıkları çarpıklık.." laflarının hakkını veriyorlar.. Durumu Belediye'ye ihbar ediyorlar..
Tarifte "Postmodern yaklaşım bu durumda yıkıcı olur.." diyordu ya! İşte Belediye ekipleri de gelip gecekonduyu başınıza yıkarken istemeden postmodern davranış göstermiş oluyor..
Eğer belediye ekiplerinin bu postmodern davranışını onaylamıyorsanız önce Türk bayrağı açacaksınız.. Baktınız ki durmuyorlar komşularla birlikte "Onuncu Yıl" marşını söyleyeceksiniz..
Fakat "Tüüürk önde, Tüüürk ileri.." lafını tersinden anlayan grayder operatörlerinin yapınıza doğru harekete geçme riski de var.. Bu durumda ortada dolanan bebelerden birini kapıp çatıya çıkmak, boğazına bıçak dayayıp "Yaklaşmayın keserim.." diye bağırmak postmodernizmin yıkıcılığına karşı son çaredir..
Daha doğrusu ekipleri taşlamaktan önceki çaredir..
Postmodern yazarlık ise "Kuru ağaca söyler gazel.. Kendi okur kendi yazar.." gibi birşey oluyor ki aydınlar arasında müşterisi çoktur.. "Uyku halinden başka" yan etkisi yoktur..
|