Sadece devlet teşkilatı mı, vatandaşın sırtından besleniyor? Hayır.
Güya yerel yönetimler şeklinde örgütlenmiş "belediyeler" de Türkiye'de devletin uzantısı...
4 bin belediye ile birlikte ülkeye ahtapot biçiminde yayılmış olan devlet kuruluşları, yuvarlak hesap 4 milyon insanı çalıştırıyorlar.
Yani 4 milyon kişiye her ay maaş veren bir patrondan söz etmiş oluyoruz.
Böyle bir patronun ekonomisi kapitalist ekonomi olur mu?
Toplum, liberal bir toplum olur mu? Siyasal sistemi demokratik olur mu?
Vatandaş ve devlet ilişkisinde anayasal hukuk hakimiyeti kurulabilir mi?
Hikayenin özü burada:
4 milyon kişinin geçimi için ne lazım?
"Vergi" adı altında halktan toplanan paralarla hazineyi doldurmak lazım.
Hazine'den kime para dağıtılacak peki?
1- Önce yüksek rütbeli memurun "gücünü" tartışılmaz hale getiren "makamların" masrafı karşılanacak.
2- Sonra devlete kapılanıp sürünmeyi göze almış küçük memurun harçlığı verilecek.
3- Devlette imza sahibi birileri ile tezgahı kurup nemalanmayı başaran özel sektöre avanta dağıtılacak.
4- Bu yapı sürsün diye siyasi partilere "yıllık yaşama parası" dağıtılacak.
5- Al sana, al sana, bilmemneyim kaldı kör hasana sisteminden ötürü geriye üç beş kuruş kalmışsa, o da topluma hizmet olarak geri dönecek?
Benim, küçük memura sözüm yok. İş hayatı derme çatma bir toplumda, kişisel donanım da yetersizse, geçimini asgari ölçüde sürdürmek için devlet kapağı atmayıp da ne yapacaksın?
Ha tapu veya nüfus memuriyeti, ha müstahdemlik, ha bankada veznedarlık, ha belediye fen işleri bilmemneciliği...
Devletin işçisi de, hiç değilse kendine gösterilen işi yapıyor, işletmesi her yıl zarar ediyorsa da...
Bizim konumuz:
Makamları ele geçirmiş, imza yetkisini mevzuattan alan ve de Türkiye toplumunu, inim inim inletip, gelişmesinin önünü tıkayan büyük memur hükümranlığıdır.
Siz buna bürokrasi ile mevzuat hazretlerinin ortak diktatörlüğü de diyebilirsiniz.
Bu diktatörlük, şehirliyi de, köylüyü de, burjuvayı da ve dahi aydın, entelektüel ve sanatçıyı da "iğdiş etmekte"dir.
Türkiye'nin çözüm bekleyen "temel çelişkisi" budur!
Misal, burnundan kıl aldırmayan kimi sanat çevreleri, İstemihan Talay'ın kültür bakanlığından "sponsorluk" adı altında üç kuruş tırtıklamak için Ankara'da takla üstüne takla atarlar mıydı?
Sıradan bir işadamı da, devlet bankasından "ucuz kredi" götürmek için, imzaladığı faizin bilmemkaç katı parayı, yol, yemek ve avanta parası olarak ödemeyi niye göze alsındı ki?
Sistem bu ise...
Sabah gazetesi, Pazar günleri apayrı renkte bir ikinci gazeteyi bedava vermeye başlayınca, güzide basınımızın eklerini mukayese etmeye başladım.
İşte bunlardan birinin geçen Pazar döktürdüğü başlıklar:
Vergi iade beyannamesi sorunsalına alternatif bir bakış...
Fantezi ve pedofili...
Ecyadperverlik ve aydınlanma ilişkisi...
Onulmaz bir hastalık-irrasyonel bir köken...
Modernizmin safsatası ya da erkek akıl...
Sanatsal dehanın patalojisi...
Örmeli mi bir kadın?
Fütüristik oyun havaları.
Eski tüfekler Katmandu yollarında...
Meslektaşlarımız işte bu başlıkları atıyorlar, yazının içine girdin mi, çıkman mümkün değil, sonra da barda viskiyi devirirken, o inanılmaz tespiti koyuyorlar:
Bu halk okumuyo be sayın abicim!..
Basın eleştirmeni Hakkı Devrim, bu Pazar ekinin hangisi olduğunu bulabilirse, helal olsun...