
Ankara Cezaevi'nde milletvekili yemini
Osman Bölükbaşı, 1957 yılında dokunulmazlığı kaldırıldığı için, Ankara Adliyesi'ne çağrıldı. Mahkeme kapısında beklerken, bir polisin tavrına sinirlenip, ansızın Adliye'den ayrıldı.
Bölükbaşı, siyasi polis tarafından evinde bulunup, tekrar mahkemeye getirildi. CMP Lideri, hâkim huzuruna çıkarıldıktan sonra, tutuklandı.
Demir kapı gürültüyle açıldı. Herkesin gözü kapıya dikilmişti. "Gâliba geldi." dedi mahkmlardan biri.
Koğuşun kapısı aralandı. Upuzun boylu bir adam göründü. Yanında gardiyanlar vardı. Başını, kapının pervazına vurmamak için bir hayli eğildi ve içeriye girdi.
Mahkmlardan biri, yeni gelen bu uzun boylu kişiye, "Çabuk geldiniz" dedi.
"Ankara Hilton"un siyasi konuğu
Evet, çabuk gelmişti. Osman Bölükbaşı, cezaevinde, gazetecilerin "Hilton" dedikleri koğuşa yerleşti. Önce birkaç günlüğüne, sonra birkaç aylığına burada konuk olacaktı.
2 Temmuz 1957 gecesiydi.
Bölükbaşı, yorgun ve şaşkındı. Koğuştakiler, rahat etmesi için ellerinden geleni yaptılar. Ranzaya uzanan Bölükbaşı, tavanda yanan çıplak ampule bakarken, buraya nasıl geldiğini düşünüyordu.
Ankara Adliyesi'nin koridorundaki tahta sandalyede otururken, bir polis memuru gelip, avukatlar dahil herkesin oradan uzaklaşması için Savcı'nın emir verdiğini söylemiş, bunun üzerine Bölükbaşı patlamıştı:
"Savcı, böyle bir emri veremez. Sanık, avukatıyla her dakika temas edebilir. Ben hâlâ milletvekiliyim. Hakkımda tutuklama kararı da yok. Bana elinizi süremezsiniz, ben gidiyorum."
Bölükbaşı, bu sözlerden sonra, polislerin şaşkın bakışları arasında koridordan merdivenlere, oradan da Adliye'nin dış kapısına kadar ulaştı. Kapıda kendisini bekleyen partililer, "Hürriyet kahramanı, çok yaşa!" diye bağırıyorlardı.
Bölükbaşı, bir arabaya atladığı gibi Necatibey Caddesi'ndeki evine gelmişti. Evin önü de, Adliye gibi kalabalıktı. Partililer alkışlıyor, sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı.
Ev, ziyaretçi akınına uğramıştı. Fethi Çelikbaş, Feridun Ergin, Enver Güreli ve Behçet Kayaalp'ten oluşan Hürriyet Partisi heyeti "geçmiş olsun"a gelmişti. Bölükbaşı, "Hürriyet'in Partisi gelir ama, kendisi gelmez." diyerek, yaşlı gözlerle çocuklarına sarılıyordu.
Bölükbaşı, Ankara Polisi'ni peşine taktı
Biraz sonra, Ankara Emniyeti'nin Birinci Şube Müdürü Niyazi Bicioğlu, evin kapısında göründü.
Ardından halk, polis tarafından copla dağıtılmaya çalışıldı. Bölükbaşı, polis gözetimi altında, ekip arabasına bindirilip Adliye'ye götürülerek, tutuklama kararı eline tutuşturuldu.
Kırmızı renkli cezaevi arabası, Adliye'nin arka kapısında O'nu bekliyordu.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, tutuklanışının ilk ziyaret gününde Bölükbaşı'yı görmek için cezaevine geldi. Damadı gazeteci Metin Toker, mahkmiyetini, "Hilton"da geçirdiği için, Paşa birkaç aydan beri buranın müdavimi olmuştu. Bölükbaşı, mahkmlarla avukatların görüştüğü hücrede Paşa'yı bekliyordu.
İki lider, bir odada uzun uzun konuştular. Paşa, Bölükbaşı'na moral verdi.
İnönü'den Bölükbaşı'na hapishane ziyareti
Bölükbaşı, bu ziyarete ilişkin anısını, daha sonra şöyle anlatacaktı:
"Ertesi sabah, 'Bir misafiriniz geldi.' dediler. 'Kimmiş misafirim?' dedim. Az sonra avukatların odasında, İsmet Paşa ile karşılaştık. Tabii arada tel var. İlk sözü şu oldu: 'Kahraman kardeşim, yüzünü tellere daya, tellerini öpeyim!' Yüzümü tellere dayadım ve öptü. O ânı hiç unutamam."
Bölükbaşı'nın avukatı Fuat Arna, bu arada boş durmuyor, müvekkilini tahliye için girişimlerde bulunuyordu. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itiraz da reddedilmişti. Yasaya göre, en yakın ağır ceza mahkemesine, bir kez daha itirazda bulunabilirdi.
En yakın ağır ceza mahkemesi ise Keskin ilçesindeydi.
Arna'nın itirazı üzerine, Sırrı Kalayoğlu'nun başkanlığında toplanan Keskin Ağır Ceza Mahkemesi, dosyayı inceledi, tanıkları dinledi ve Bölükbaşı'nın tahliyesine karar verdi. Karar, telgrafla Ankara'ya ulaştırıldı.
Bölükbaşı, birkaç gün sonra tekrar evindeydi.
Eşini ve çocuklarını yanına alarak, bu kez İstanbul'daki gerçek Hilton'da dinlenmeye gitti.
Ankara'da ise, tutuklama kararı yeniden onaylandı. İstanbul'a haber salındı. İstanbul Hilton'dan alınan Bölükbaşı, bir trene bindirilerek Ankara'ya yollandı. Tekrar "Ankara Hilton"a gelmiş, özgürlüğü ise, yaklaşık 24 saat sürmüştü.
Bölükbaşı gibi kabına sığmayan bir politikacının cezaevi günlerinin çok zor geçeceği belliydi.
Gazeteleri her gün aldırıyor, son satırına kadar okuyordu. Bir yıl önceye alınan ve 27 Ekim 1957'de, yani 3 ay sonra yapılacak olan genel seçimlere, muhalefet partilerinin işbirliği içerisinde girmek için yaptıkları çalışmaları gazetelerden izliyordu.
Dört duvar arasına sıkışmışlığın getirdiği çaresizlik, aile özlemi, eşinin beklediği bebek... İşte bu manzara karşısında, Bölükbaşı'nın sinirleri iyice bozulmuştu.
Diktafoncu Hasan Efendi, yine işbaşında
Bölükbaşı, her gün yemeğini getiren sâdık ve vefalı partidaşı, "Diktafoncu Hasan Efendi" aracılığıyla, eşine, küçük not kağıtları ile sorular soruyor, o da yazılı cevap veriyordu.
Mediha Hanım, bebek bekliyordu. 1957 yılının Eylül ayı başlarında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Adını önceden kararlaştırmışlardı: "Gönül Hürriyet"
Haber cezaevine ulaştığında, Bölükbaşı çok sevindi. Koğuştaki arkadaşlarına çay ısmarladı. Ve arkasından konuştu:
"Hürriyet dünyaya geldi; inşallah Türkiye'ye de gelir."
Bölükbaşı, "Ankara Hilton"da zor günler geçiredursun; genel seçimler gelip çatmıştı. DP, Seçim Yasası'nda yaptığı bir değişiklikle, muhalefet partilerinin seçimlerde işbirliği ve ortak liste yapmalarını önledi.
27 Ekim 1957 günü yapılan seçimleri yine DP kazanmış, ancak oy oranı düşmüştü. DP'nin çıkardığı milletvekili sayısı 424, CHP'nin ise 178'di.
Seçimlere hapishanede giren Osman Bölükbaşı, yine milletvekili seçilmişti.
TBMM'deki yeni dönemin ilk gününde, milletvekilleri yemin ederken, Bölükbaşı da "Ankara Hilton"daki yatağına uzanmış, olan-biteni radyodan izliyordu.
Hapishane koğuşunda milletvekili yemini
Bİrden yataktan fırladı.
Üzerinde pijamaları ile cezaevi koğuşunda, milletvekili "yemin"i etti.
Tekrar milletvekili seçilerek, dokunulmazlığı yenilenen Bölükbaşı'nın derhal serbest bırakılması gerekiyordu. Ama seçimi kazanan DP'nin önde gelenleri ise, pek öyle düşünmüyorlardı.
Bölükbaşı'nın avukatı ve dâva arkadaşı Ahmet Tahtakılıç, Kırşehir milletvekilleri Osman Canatan ve Hayri Çopuroğlu ile birlikte, o günlerde Başbakan Adnan Menderes'i ziyaret ederek, tekrar milletvekili seçilen Bölükbaşı'nın hapisten çıkarılması gerektiğini anlattılar.
Bu ziyaret duyulur duyulmaz, Bölükbaşı'nın rakipleri müthiş bir şekilde kazan kaynatmaya başladı. Cesur ve kabadayı Bölükbaşı, demek ki, Menderes'e yalvaracak hale gelmişti!
"Ankara Hilton"dan zor kurtuldu
Oysa Tahtakılıç'ın Menderes'i ziyaretinden, Bölükbaşı'nın haberi bile olmamıştı.
Bölükbaşı, avukatları Fuat Arna, Niyazi Ağırnaslı ve Ahmet Tahtakılıç'ın yoğun çabaları sonunda nihayet tahliye edildi.
Hapishanenin kapısında omuzlara alındı, sevgi gösterileri ve çiçeklerle sarılmış halde evine getirildi.
Eşini ve çocuklarını hasretle kucakladı.
"Ankara Hilton"daki zoraki konukluğu, artık sona ermişti.
Yeniden partisinin başındaydı ve mücadelesine, bıraktığı yerden devam edecekti.
Ankara Cezaevİ "Hilton" Koğuşu
DP, iktidarının ilk yıllarında basınla iyi ilişkiler içindeydi. Bir süre sonra hükümetin politikaları eleştirilmeye başlanınca, iktidarın basına karşı tutumu da değişti. Basın eleştiri dozunu arttırdıkça, iktidar sertlik dereceseni yükseltiyordu. Öyle ki; "İspat hakkı tanınsın mı, tanınmasın mı?" tartışmaları 1950'li yılların ortalarında DP içinde de gürültülere neden olmuş, azınlıkta kalanlar partiden ayrılıp, Hürriyet Partisi'ni kurmuşlardı.
1950-1960 yılları arasında Toplu Basın Mahkemeleri kararları ile gazeteciler, karikatüristler cezaevlerinde konuk oluyorlardı. Yazıları ve çizgilerinden avlananlar, Ankara, İstanbul ve İzmir cezaevlerine konuluyordu. Bunların en ünlüsü, Ankara Merkez Cezaevi'ydi. Buraya düşen basın mensupları yattıkları koğuşa bir de ad takmışlardı. "Ankara Hilton"... Havalandırmaya çıkarıldıklarında volta attıkları yerin adı da "Menderes Bulvarı"ydı.
Dönemin ünlü yazar ve çizerlerinden Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Ratip Tahir Burak, Bedi” Faik ve Naim Tiralı İstanbul'daki cezaevinde yatarken, Ankaralı gazetecilerin çoğu da "Hilton Koğuşu"nda çile çekiyordu...
Osman Bölükbaşı'ndan Veciz Sözler
Demokrasinin manev” temeli olan ahlâk ve fazilet bir tarafa bırakılırsa, o zaman demokrasi, yolu sandıktan geçen bir dolandırıcılığın adı olur.
"Ben şahıma bağlıyım" diyenler, ne şahı, ne de kendilerini kurtarabilir.
Çok zulüm gördüm, ama zelil (küçülme) olmadım.
Bölükbaşı'ndan, sözünde durmayan milletvekillerine: "Onların bâkiresi, genelevden emekli."
YARIN
* Siyasete atılınca, İnönü, Menderes ve Bayar'la çatışan Bölükbaşı, daha sonra niçin sosyalistlerle kavgaya başladı
* Cumhuriyetçi Millet Partisi'nin adı, daha sonra niçin Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne dönüştü
* CMP lideri, Menderes tarafından DP'ye davet edilince, Bölükbaşı, bu siyasi rakibine nasıl bir cevap gönderdi
Hulusi TURGUT
|