kapat
14.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Nüfus fazla, kaynak az!

Dün yazdığım nüfus artışı konusunu bugün de sürdürmemi anlayışla karşılarsınız umarım; çünkü çok önemli.

İstediğiniz dünya kentini alın; nüfusunu elli yılda on misline çıkarın; bakın neler oluyor!

Yunanistan kültür bakanı bir sohbetimizde, Türkiye'nin ekonomik yapısını ve krizlere nasıl dayandığını anlamak için hükümette epey konuştuklarını anlatmıştı.

Vardıkları sonuç şöyleydi: Büyük ve esnek bir ekonomi olduğu için bu kadar dayanıklı.

Dışarıdan bakınca söyledikleri doğru; bu kadar yoğun bir nüfusun az da olsa yarattığı artı değer, toplanınca bir büyüklük ifade ediyor.

Nitelik değil, nicelik büyüklüğü bu.

Fert başına 10 bin dolar geliri olan 10 milyonluk bir ülkenin GSMH'si 100 milyar dolar ediyor.

Türkiye krizden önce bunun iki misliydi; hem de kayıt dışı dahil edilmeden.

Ama bu büyüklük, ya da bir zamanlar sahip olduğumuz, satın alma paritesi bakımından dünyanın 16. büyük ekonomisi unvanı, yurt içindeki sorunları çözmeye yetmiyor.

Büyük başın, büyük derdi olur.

67 milyon kişinin derdi de büyük oluyor işte.

Hem de gelir dağılımının aşırı derecede adaletsiz olduğu ve eğitim, sağlık, altyapı eksiklikleri bulunan bir ülkede.

Kısacası Türkiye dış dünya nazarındaki görece büyüklüğünü, içeride büyük kitlelerin ezilmesi, yaşamaktan bezmesi ve inim inim inlemesi sayesinde koruyabiliyor.

Böyle bir toplumda kaynak az ve paylaşmak isteyen kişi çok olur: Bu da sosyal patlama tehlikesi demek.

İşte bu durum Türkiye'de yıllardır sürüp giden insan hakları ihlallerini, memurlara ve öğrencilere inen polis coplarını, işkenceleri ve Kopenhag Kriterlerine uymama ısrarını doğuruyor.

İnsanlar sürekli baskı altında tutulmalı, ortaya çıkanın başı ezilmeli; çünkü ekmek küçük, nüfus fazla.

***
Çılgın nüfus artışının bir başka yönü de, her alanda rekabetin inanılmaz boyutlara gelmiş olması.

Bizim yaşımızda olanlar, 60'lı, 70'li yıllar Türkiye'sini iyi hatırlar.

İngilizce bilmenin bile büyük nimet olduğu o Türkiye'de çocukları koleje yazdırırken "Bir lisan, bir insan" derlerdi ve yabancı dil bilmeniz sizi farklı ve avantajlı bir konuma getirirdi hemen.

Şimdi ortalık üç-dört dil bilen ve yine de iş bulamayan gençlerden geçilmiyor.

Eskiden sanatla uğraşanlar, birbirini isim isim bilirdi. Çünkü bir avuç insandı bunlar.

Bugün böyle bir şey mümkün değil.

Türkiye büyüdü, kadroları arttı, yurt dışında eğitim görmüş gençleri inanılmaz sayılara yükseldi, rekabet koşulları acımasızlaştı ama ülkenin kıt kaynakları bu insanların tümünü birden mutlu etmeye yetmiyor.

Çünkü Türkiye'nin egemen zihniyeti, bizi hâlâ dünyanın taşrası olarak tutmaya devam ediyor.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır