kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Nisan 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Obama'dan sonra Türkiye

Hani acısının yara soğudukça duyulması gibi Obama'nın Türkiye'ye niye geldiği, Türkiye'den ne istediği, ne beklediği belli ki, o gittikten sonra anlaşılacak. Öyle de oluyor. Henüz bazı çok heyecanlı yazarların, her şey oldu bitti, ortalık güllük gülistanlık yazılarından daha fazlasını göremesek de basın bundan sonra durumu daha serinkanlı bir biçimde değerlendirecektir. O zaman anlaşılacaktır ki, Obama'nın hatt-ı hareketi, bu köşede birçok defa dile getirildiği gibi, öyle Türkiye'nin kaşına gözüne hayran ve âşık olduğu için değil kendisinin dünyada kurmak istediği yeni düzenle ilgilidir.
Gene bazıları bu düzeni hızla "yeni dünya düzeni" olarak nitelendirmektedir ama o yeni düzen söyleminin hem tadı epey kaçmıştır hem de hiçbir düzenin o kadar yeni olamayacağı defalarca görülmüştür. Üstelik her defasında şapkadan yeni tavşanlar çıkmış, ortalık allak bullak olmuştur.
Bütün bunlardan sonra Obama'nın "sebebi mevcudiyetine" dönersek, yeni ve genç başkanın hazırlamak istediği koşulların sadece bir tek şeyle sınırlı olduğunu belirtebiliriz: demokrasi. Türkiye'de yaptığı konuşma, oluşturduğu strateji, çizdiği yörünge üç noktada özetleniyor.

Üç demokrasi noktası
Bunların ilki, çarşamba günkü yazımda da belirttiğim gibi laikliktir. Obama, artık İslam'ın birinci derecede önemli olmadığı İslam'dan laikliğe değil bir kez daha laiklikten İslam'a giden demokratik bir düzenin tesisini istiyor. Daha önce Hillary Clinton'un " Ilımlı İslam kavramını kullanmıyoruz " vurgusu da buraya eklenir, Obama'nın Amerika'yı din bakımından Türkiye'ye benzetip " ama kendimizi Hıristiyan değil demokratik bir toplum olarak tanımlıyoruz " saptaması da buraya kaydedilir. Bundan sonrası bu çerçeve içinde cereyan edecektir.
İkincisi, Obama yaptığı konuşmada ve çizdiği programda Türkiye'nin hassas karnındaki üç sinir düğümüne dokunmaktan hiç mi hiç kaçınmamıştır . Hem de üç temel noktada.
* " Heybeli'deki Ruhban Okulu açılsın" demiştir;
* İki, Kürtleri "Azınlık" diye tanımlamıştır;
* Üç, Ermeni olayları konusunda Türkiye'nin tezlerini kabul etmemiş, sorunu çözmek için bize zaman tanımıştır. Soykırımı hakkında daha önce belirttiği görüşlerini koruduğunu vurgulayarak, bu defa çok açık bir biçimde soykırım sözcüğünü son defa kullanmayacağını üstü kapalı olarak dile getirmiştir.
Üç, Obama, NATO Genel Sekreteri sorununun çözümünde Türkiye'nin yanında yer almamış, sorunun çözülmesi için bir orta yol bulmuştur. Böylelikle de Türkiye'ye belli bir noktadan ileri geçme izni vermemiştir.
Bu üç madde alt alta koyulduğunda daha önceki bir nitelendirmemle söylersem Türkiye "esas oğlan" konumundan düşürülüyor mu?

Yeni konumu Türkiye'nin
Açık cevabım, hayırdır . Tarih ve koşullar Türkiye'ye çok önemli bir şans ve fırsat vermiştir. Fakat Türkiye bu fırsatların sarhoşluğuna sürüklenmemelidir. Obama dönemi çok demokratik bir dönem olacaktır. Türkiye'nin de temel meselelere yaklaşımında aynı hassasiyeti göstermesi beklenmektedir. Eğer bu bilince ulaşır ve Türkiye demokrasisini geliştirmek yolunda hamle yaparsa güncel tarihin oluşturduğu bu imkândan çok faydalanır. Yok yapamazsa bugün alayişle karşılayıp uğurladığımız Obama'yla yarın külahları değişiriz.
Obama'nın ziyaretinden çıkan en önemli yarar demokrasiyi nasıl geliştireceğimizi göstermesi, anlatmasıdır.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın