kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Mickey Rourke, Şampiyon'da 'döktürüyor'.

'Şampiyon kokoreç'

YEŞİM TABAK
20.03.2009
Darren Aronofsky son filmi Şampiyon'un senaryosuna, okur okumaz tav olmuş olsa gerek.
Requiem for a Dream'de madde bağımlılarını bekleyen kötü sonun en kötü, ama hakikaten Nuri Alço filmlerinden bile kötü sonuçlarını anlatan Aronofsky, yine ibretlik bir öykü bulmuş kendine. Bu kez de, hızlı yaşayıp sert oynayan ve 'mumu iki tarafından birden yakan' bir adamın yalnızlık ve yenilgiyle yüzleşmesinin filmini yapmış. İlk filmini (Pi) 'hayatın matematiği'ne adayan bir yönetmen için, anlaşılır bir seçim. Aronofsky duyguların karmaşasından çok, sonuçların basit vahşetiyle alakadar.
Bu yılın çok konuşulan filmleri arasında herkesin hemfikir olduğu bir konu varsa, o da Aronofsky'nin söz konusu vahşeti aktarmak için Mickey Rourke'tan daha uygun bir aktör bulamayacağı. Şampiyon'un kahramanı 'Amerikan güreşçisi' Randy 'The Ram' Robinson'ın trajedisiyle Mickey Rourke'unki, biraz değil, yürek burkacak kadar benzer.
Rourke bir röportajında, kendi durumunu mükemmelen özetlemiş; The Clash'in meşhur şarkısı I Fought the Law'dan bahsediyor: "Kanunla savaştım ve kanun kazandı diye bir şarkı vardır. İşte ben de sistemle savaştım ve sistem ağzıma ...tı." Boksördü; tesadüfen oyuncu oldu; derhal en güçlü "yeni Marlon Brando" adayı ilan edildi; Rumble Fish, Dokuz Buçuk Hafta ve Angel Heart derken 80'lerin en 'zaptı zor' yıldızlarından birine dönüştü; sinema âlemine küsmek ve Hollywood'a meydan okumak suretiyle boksa geri dönüp yüzünü dağıttı; sevdiği kadını (halen daha unutamadığı Carrie Otis) bolca dövdü ve kaybetti; bu esnada bir sürü iyi rol teklifini geri çevirmeyi de ihmal etmedi.
Şampiyon'un kapanış jeneriğindeki teşekkür sayesinde Rourke'un en büyük kankalarından birinin Guns N' Roses'ın solisti Axl Rose olduğunu öğrenince, sanırım şaşıran olmamıştır. Çizdikleri yol ve bedbaht olma biçimleri, birbirine hayli benziyor çünkü.
Filmde 80'lerde müziğin ne kadar şahane olduğuyla ilgili bir diyalog var. Randy 'The Ram', Guns N' Roses'ın hâlâ bir numara olduğundan bahsettikten sonra, ekliyor: "Sonra o Kurt Cobain korkağının ortaya çıkıp her şeyi mahvetmesi şarttı sanki. Kahrolasıca 90'lar berbattı." 'Onlar'ın tarafından bakınca, gerçekten de Cobain'in kırılganlığı baştacı eden isyanı, Rose'un kibirli saldırganlığını popüler kültürün nostaljisine gömmüştü. Şampiyon, lafı en çok 'bedel ödemenin kaçınılmazlığı'na getirse bile, devrini doldurmanın kederiyle de ilgili. 80'lerin şampiyon güreşçisi Randy, şimdilerde yaş haddi ve sağlık sorunları sebebiyle güreşten el etek çekmesi beklenen, fakat yaşadığı düşüşe rağmen direnmeye gayret eden bir karakter. Sıradan vatandaş hayatını denemiyor değil. Ama bir süper marketin şarküteri reyonunda çalışmaya başladığı ve yaşlı bir kadın "Peynir biraz daha az olsun, yok ama iki gram daha koy" diye uzayıp giden bir sipariş verme seansına kalkıştığında, Randy'den az sonra gelecek patlamayı tahmin etmekte güçlük çekmiyorsunuz. Zira Randy şampiyondan çok 'şampiyon kokoreç' kıvamına gelmiş olabilir, fakat çiğ bir sarıya boyanmış uzun saçları, maçlarda dağıldıkça estetikle toparlanmış plastik yüzü ve steroid'le şişirilmiş kaslarıyla, gündelik yaşamın sıradan işleyişine ait olmadığı da aşikâr.
Mickey Rourke, tıpkı Randy gibi, sevdiklerini kaybetmiş olmaktan kendini sorumlu tutuyor ve 15 yıl süren derin acısıyla birlikte hatalarını anlattığı röportajlarında ağlayabiliyor. Yine de sisteme karşı mesajı değişmiş değil aslında. En azından ancak Banu Alkan'ın giyeceği kadar beyaz takım elbisesi, tuhaf saç kesimi, kucağında minik köpeği ve parlayan gümüş dişiyle onu görünce, savaşının bir noktada sürdüğünü düşünmeden edemiyor insan. Gösterişle gözükaralık sıkı dost sayılır.
"Sean Penn, Al Pacino, bu adamların hiçbiri bunları yaşamadı" diyen Rourke'a psikiyatristinin verdiği cevap (The Guardian röportajı), durumu iyi-kötü özetliyor: "O adamların hiçbiri, senin düştüğün kadar düşmeyi bilemezdi. Sadece sen bu kadar düşebilirdin."