kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Yaşlılar Halim'ci, gençler Ali'ci

SONAT BAHAR
21.03.2009
Funda Eryiğit, Canım Ailemdizisiyle şöhreti yakaladı. Diziyi her izlediğinde oyunculuğunu çok acımasız eleştiriyor..
Televizyon izleyicisinin bu günlerde en büyük derdi Seyhan'ın Halim ile Ali arasında kalan aşkı...
atv'de yayınlanan Canım Ailem dizisinden bahsediyoruz. Dizide Seyhan karakterini oynayan Funda Eryiğit'le bu 'arada kalmışlığı' konuştuk. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunu olan Eryiğit, şu anda Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü üçüncü sınıf öğrencisi. Okuldan çıkıp koşarak sete yetişiyor. 24 yaşındaki oyuncunun hayatı koşturmaca içinde geçiyor. Aniden yakaladığı şöhreti pek anlayamamış, Funda'yı vapurda gören teyzeler, amcalar diziyle ilgili tavsiyelerde bulunuyorlarmış.

-Hikâyeniz nasıl başlıyor?
-24 yaşındayım, Kadir Has Anadolu Lisesi'nde başladım tiyatroya. Liselerarası bir tiyatro yarışmasında ekipçe bir ödül almıştık.
Çok küçük ama çok iyi hissettiren bir ödüldü.
Aklımda "Tiyatrocu olacağım," diye bir fikirle girmedim. Ortam, arkadaşlık hoşuma gitmişti bu nedenle başladım. Sonra insanın aklına giriyor bir kere. Bir yıl bir tiyatro grubunda yer aldım. O sırada İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'ne girdim. İkinci sınıfta ciddi ciddi okulu bırakmayı düşündüm.
Çünkü çok sıkıcı dersler vardı, istatistik, hukuk falan... Bayağı bunalmıştım. Bir yandan da Tiyatro Alkış'ta çocuk tiyatrosunda oyunculuk yapıyordum, aklım oradaydı. Artık "Oyuncu olacağım," diyordum.

- Aileniz burada devreye girdi sanırım...
- Kesinlikle. "Önce okulu bitir, kolunda bir altın bileziğin olsun, bir mesleğin olsun," dediler. Böyle kafamda gelgitlerle üniversite bitti. Zaten uluslararası ilişkilerin son iki senesi çok keyifliydi. Bu bölümü de çok isteyerek seçmiştim, ama hayal ettiğim gibi değildi. Son yılda dünyaya, hayata dair dersler olunca, "iyi ki okulu bırakmamışım!" dedim. Bir bakış açısı kazandırdı, iyi ki bitirip konservatuvara girmişim. Bu bana oyunculuk anlamında ne kazandırır bilmiyorum ama kişisel anlamda çok şey kattı. Okul bitince konservatuvar sınavlarına girdim.

- Neden konservatuvara girmek istediniz, okullu olmadan da yapabilirdiniz bu işi? "Mutlaka okullu olmalıyım!" diye mi düşündünüz?
- Bir oyuncu okullu olmalı diye bir saplantım yok. Daha çok sahne çalışmak, daha çok oyunla tanışmak, başka arkadaşlarla bir şey oluşturmak, bir şeyler üretmek gibi şeyleri çok istedim. "Daha çok oyunla kaynaşayım, daha çok karakter düşüneyim!" gibi düşüncelerden yola çıktım.
Uluslararası ilişkileri bitirdikten sonra kararsızlık yaşadım aslında konservatuvara gitmek konusunda. Vazgeçtim, hatta sınavlara üç dört hafta kala hazırlandım ve girdim.
Zaten kafası karışık biriyimdir.

- Diziyle yollarınız nasıl çakıştı?
- Televizyon piyasasından çok uzaktım aslında. Geçen yaz arkadaşlarımın vasıtasıyla bir iki ekip yönetmeniyle tanıştım.
Birkaç görüşmeye gittim. Sonra bir gün bir telefon geldi TMC'den. Bir deneme çekimi vermiştim bir yerler için, beni bu denemeden mi gördüler, fotoğrafımı mı gördüler de beni çağırdılar, hâlâ bilmiyorum. İki kez görüştük, üçüncüde oldu. Güzide Bağcı ile ilk gün sohbet ettik. İkinci gün tekrar çağırdılar Ozan Güven'le bir deneme çekimi aldılar. Sonra Erol Avcı ve Uğur Yücel'le sohbet ettik. Bol sohbetin ardından ekibe girdim.

- Uğur Yücel'le set paylaşmak yeni bir oyuncu için ne ifade ediyor? - İlk başlarda sürekli kaçıyordum yanından, gergindim. Sonra alıştım. Uğur Abi'nin öyle gerginlik verici bir tarafı yok, bir süre sonra rahatlatıyor karşısındakini. İlk zamanlarda kaçamak bir 'Merhaba,' deyip ortadan kayboluyordum.

- Böyle bir patlama bekliyor muydunuz diziden?
- Yok hiç onları düşünmüyordum aslında.
"Tutacak mı, tutmayacak mı, ünlü olacak mıyım, beni tanıyacaklar mı?" diye düşünen biri olmadığım için bir beklentim yoktu. Güzel bir şey diye girdim, biraz da şaşkın ve tedirgin girdim çünkü ilk işim, ben bir haftada kendimi çekimlerde buldum. Bu zamana kadar şaşkınlığımı ve tedirginliğimi atmaya çalıştım.
Hep "İyi yapıyor muyum, nasılım?" gibi kendime dönük bir haldeyim. Televizyonu biraz geciktirmek istiyordum, sahneyle biraz daha haşır neşir olayım istiyordum. Televizyon biraz da tehlikeli olabiliyor. Bir sürü insan izliyor televizyonu, seyirci geri dönüşü daha fazla. Ama burası oldu, burada da öğrencilik durumumu devam ettiriyorum. Okulda üçüncü senem.
Okuldaki hocalarım gelip arada eleştiriyorlar.

SEYHAN'IN DURUMUNDA OLAN ÇOK İNSAN VAR
- Biraz ailenizden bahseder misiniz?
- Babam makine mühendisi, annem ev hanımı, bir de ağabeyim var. Gayet orta halli bir ailem var, onlarla yaşıyorum. İlk başladığımda şaşırmışlardı, çünkü aniden kızları eve geç gelmeye başladı provalar sebebiyle. Ama alıştılar, ben de bunu istediğim için alıştırdım onları. "Uluslararası ilişkileri bırakıp, oyuncu olmak istiyorum," dediğimde çok tepki gösterdiler. Ama bir noktadan sonra özgür bıraktılar. Sonra uluslararası ilişkileri bitirip konservatuvara girdiğimde beni finanse etmeye devam ettiler. Bunun mesleğim olduğunu diziden sonra kabul ettiler. Hiçbir zaman "Hadi yap kızım, arkandayız," deyip oyuncu olmamı desteklemediler.
Beni serbest bırakarak, göstermeden bir destekte bulundular. Belki de seçimi bana sırakıp en büyük desteği gösterdiler.

- İzliyorlar mı diziyi?
- Hiç kaçırmıyorlar.
Annem çok gülüyor, Halim'e çok üzülüyor ama daha çok dizinin komik yanıyla ilgileniyor. "Ali'ci" ya da "Halim'ci" diyemem.
Babam daha sakin izliyor, tüm yorumları annem yapıyor.
Haberin fotoğrafları