kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Hayalimde bu iş yoktu... 'Planlarım altüst oldu' dedim!

ŞİRİN SEVER
27.02.2009
"Çok iyi bir yerdeyim; çok okunan, güvenilen bir yazarım. Bu bana yetiyordu. Yani ben bu işi terfi veya meslekte başarının son basamağı olarak görmüyorum. Kurumun bir boşluktan çıkması, kendine gelmesi için görevlendirildim"..
11 yıldır SABAH'tayım ve kendimi burada bulduğum günden beri Erdal Şafak da yazı işlerinin tek ve değişmez elemanı.
Her ne kadar son yıllarda yazı yazsa da, yazı işlerinin 'Erdal Abi'si o.
Bir SABAH kalktık ve onu yeni genel yayın yönetmenimiz olarak bulduk.
SABAH'ta o kadar sık aralıklarla değişimler yaşandı ki, neredeyse 'içeride' eskilerden tanıdık kimse kalmadı! Dolayısıyla yazı işlerinin, yani mutfağın Erdal Abi'sini tanımayan, merak eden bir sürü çalışan da vardı...
Yazar kimliğinin hakkını saklı tutup 'Kim bu adam?' diyen okur da.
Ben hiç mi merak etmedim? Bu kadar yıl mutfakta çalışıp hayalini kurduğu göreve mi kavuştu, planları ne, mevcut durumu nasıl değerlendiriyor, SABAH'ta neler oluyor? Kişisel merakımı da giderdim açıkçası. İşte tanışmak isteyenler için Sabah'ın genel yayın yönetmeni Erdal Şafak karşınızda...

- Gazetecilikte kaçıncı yılınız?
- 39! Hatta çok net hatırlıyorum; 12 Mart 1970. Çünkü yıldönümümde, 1971'de, 12 Mart muhtırası verilmişti.

- 39 yıl çalıştıktan sonra, 'işte sonunda bu koltuğa oturdum' diyor mu insan?
- Hayır! Çünkü daha önce Yeni Asır'da yayın yönetmenliği yaptım.

- Tamam ama SABAH'ta yapmak istemediniz mi hiç?
- Hayır, öyle bir arzum yoktu, hiçbir zaman da olmadı. 'Planlarım altüst oldu' diye düşündüm sadece! Tek hayalim vardı; ıssız bir adaya yerleşmek! Ben bu görevi terfi, yükselme veya meslekte başarının son basamağı olarak görmüyorum.
Ben kendimi kurumun bir boşluktan çıkması, kendine gelmesi, çekidüzen verilerek daha iyi tirajlara, daha iyi yerlere gelmesi için altyapıyı hazırlamakla görevli hissediyorum, öyle bir misyonla geldim.

- Bu kadar yıl işin mutfağında çalıştıktan sonra, son basamağa kadar çıkmak istemez mi her insan?
- Ben kendi değerlendirmeme göre iyi bir yere gelmiştim. Çok okunan, çok güvenilen bir yazarım.
Kamuoyunda yaygın tanınıyorum, kredibilitem var, bana yetiyordu.

- En zevk aldığınız iş yazmak mı?
- Evet, yazı yazmak.

- Hıncal Uluç "SABAH'ı çürütmek için bekleyenlere Erdal Şafak atanması tokat gibi gelmiştir" diyerek size bir 'hoş geldin' yazısı yazdı. Bu göreve gelmeniz için çaba harcadı mı Uluç?
- Hayır ama Hıncal Abi, Yavuz Donat, Mehmet Barlas... Hepsi benim büyüklerim ve hepsinden desteğini isterim elbette. Bunca zamandır aynı çatı altında birlikte çalışıyoruz; kim olduğumu bildiği için, beni bir güvence olarak gördüğünü köşesinde yazarak çok mutlu etti beni. Hıncal Abi'nin kardeşini de tanırım, benim bezik dostumdur o. İstanbul'da bezik bilen kalmadı maalesef.

- Ne zaman ve hangi vesileyle başladınız siz gazeteciliğe?
- O çok enteresandır... 1970 yılı, 9 Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmişim, iş arıyorum.
Yeni Asır gazetesi tercüman arıyormuş. Çok sevdiğim bir abim, Şule Talu'nun babası Sami Ersözlü, benden habersiz adıma başvuruda bulunmuş. Çağırdılar; Türkçe'den Fransızca'ya, Fransızca'dan Türkçe'ye çeviri sınavı yaptılar. İkisinden de 10 üzerinden 10 alarak birinci oldum.
Tercüman olarak girdim gazeteye, sonra bir dış haberler servisi kurduk, başına geldim. Dinç Bey 'Sen iktisadı da iyi biliyorsun' dedi, ekonomi servisi kurduk, onun da şefi oldum.

- İkisini birden yaptınız yani!
- Daha bitmedi... Sonra, 'Sen siyasetten de anlıyorsun, bir de siyaset servisi kuralım' dedi. Ankara'yı kurduk, Ankara da bana bağlandı.

- Bunlar kaç yıl içinde oluyor?
- Üç-dört yıl içinde. Daha sonra yazı işleri müdürü, en son da SABAH'ın kurulması için Güngör Mengi ve birkaç üst düzey yönetici İstanbul'a gidince, 'Sen kaleyi koruyacaksın' dediler ve genel yayın müdürü oldum.

- O ne kadar sürdü?
- Aydın Bilgin'le kavga edinceye kadar! Fakat arada iki defa da Dinç Bey'le takıştık. Birinde, rahmetli Çetin Emeç, Erol Simavi'nin talimatıyla özel uçak tutup İstanbul'a kaçırdı beni ve Hürriyet'e yazı işleri müdürü oldum. Bir yıl sonra Dinç Bey haber yolladı "Bu kadar balayı yeter, dön eve" diye. Tekrar döndüm Yeni Asır'a. İşte Dinç Bey'in kayınbiraderi Aydın Bilgin patron vekili olarak İzmir'e gönderilince de geçinemedik, istifamı verdim. Bir yıl kadar evde oturdum. Sonra Dinç Bey, Ergun (Babahan) aracılığıyla "Erdal İstanbul'a gelsin" diye haber gönderdi. 1994'te SABAH'a danışman oldum, ondan sonra da yazı işleri müdürü. Yazı işleri müdürlüğünü yürütürken, SABAH'taki malum büyük krizde, adı konmamış fiili genel yayın yönetmeni oldum. Onun yanında bir de başyazar oldum.

- O kriz, yazar olmak için fırsat oldu yani?
- Evet, aklımda yoktu. Güngör Mengi gidince Dinç Bey "Yaz bir şeyler" dedi boşluk doldurmak adına.
Bir yıl kadar 'SABAH diyor ki' şeklinde, imzasız yayımlandı yazılarım. "Sen çok başarılısın, artık imzanı koy" dedi sonra da...

- Geçen yıllarınıza baktığınızda, 'İyi ki gazetecilik yapmışım, ne güzel geçti yıllar' diyor musunuz peki?
- Hayır, keşke akademisyen olsaydım diyorum. Uluslararası ilişkiler olurdu, tarih olurdu, siyaset bilimi olurdu ama akademisyenlik!