kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Kim 500 Milyar İster?'de Kenan Işık...

Film şahane, sorular kolay, sunucu gaddar

MELİS D. ÇALAPKULU
27.02.2009
Adı Kim 500 Milyar ister? yarışmasıyla özdeşleşen Kenan Işık, Milyoner filmini değerlendirdi. Işık, "Hayatta kuru bilgi değil, filmdeki çocuğun yaptığı gibi hayata bakış açısı önemli," diyor..
- Filmi nasıl buldunuz?
- Şahane. Büyük bir filmdi hakikaten.
Hakkında bazı şeyler duymuştum ama bu kadar etkileyici olmasını beklemiyordum. Çünkü genelde Oscar, gişe şansı yüksek olan filmleri aday gösterir.

- Bu filmin nesi en çok ilginizi çekti?
- Hindistan'ı bir ölçüde analiz ediyor. Neresi orası, hayat nasıl... Bir de filmdeki olay bugün dünyanın her yerinde var: Hukuksuzluğun, mafya tarzı bir hayatın içine sıkışmış hayatlar var. Oradaki gencin, bu hayatın içinden bir kurtuluş ararken, bu kurtuluşu o hayatın içinden edindiği bilgiyle bulması parlak bir buluş.

- Bu çocuk varoş çocuğu olduğu için insanlara bu kadar inanılmaz geldi kazanması.
Sizin şahit olduğunuz böyle insanlar var mıydı?
- Bilgi, bazen kuru bir bilgidir, hiçbir şeye yaramaz. Ansiklopedik bir bilgidir, insanların kafasında durur. Bu filmde de önemli olan kuru bilgi değil. Kuru bilgiyle hayatta da hiçbir şey başaramazsınız. Anadolu'nun bir kasabasında hiçbir şeyi yokken, İstanbul'a gelip tekstil devi olan insanlar tanıdım ben. Onlar hayatı yaşayarak milyoner olmuşlardır. Tıpkı bu çocuk gibi. Buradaki Jamal'in de milyonerliği kuru bir milyonerlik değil. Çocuğun yaşadığı hayata dair bir bakış açısı var. Bizde de Fırat diye bir çocuk vardı, neredeyse kazanıyordu büyük ödülü.
Hastanede kabul memuruydu, Samsun'da. Ben hep bunu söylerdim yarışmacılara. Bazıları, penceresinin önünde duran ağacın adını bilmez.
O ağacın adı sorulur, bilse 16 milyar kazanacak.

- Filmdeki sunucuyu nasıl buldunuz?
- Sunucu şov yapıyor tabii. Zaten dünyanın pek çok yerinde bu yarışmanın sunucuları şovmendir. Bana da ilk teklif ettikleri zaman bir format gösterdiler. Yapamayacağımı söyledim.
Fatih Aksoy birkaç tekliften sonra, programın başlamasına yakın beni bir kere daha aradı, "Son kararın mı?" diye. Konuşurken arada "Canının istediği gibi yap," dedi. Kabul ettim ama provasız gidince doğal olarak kendim gibi oldum. Bir yıl sonra Cannes'daki bir buluşmada yarışmanın beş altı ülkeden sunucuları bir araya gelmişti. Bizi ağırladılar orada. Bir marketing vardı, beş tane yarışma göstermişlerdi örnek olarak. Biri de Türkiye'deki yarışmaydı. İlgi çekmişti. Buraya gelen format yetkilileri de "Senin gibi sunan yok dünyada," diyordu. Sonra BBC'den geldiler "Niye böyle seninki, şov gibi değil," diye. Ben de dedim ki "Benim ülkemin kültürü çok farklı." Ben kimseyi aşağılayamam, filmdeki gibi. Kimsenin burnuna ayağımı dayayamam. Bizde paranın bir edebi vardır. Ben de o edeple yetişmiş biri olduğum için buna uygun bir yarışma yaptım.

FİLMDEKİ SUNUCU KÖTÜ BİRİ
- Ayrıca kötü bir adam filmdeki sunucu.
- Evet öyle. Ama filmdeki yarışmada birtakım eksikler de var. Mesela bu formatın çok önemli özelliklerinden biri manipülasyon olmaması gerekliliğidir. Sunucunun sorular ve cevapları hakkında en ufak bir bilgisi olmaması lazım. Ben bunu asla yapmadım. Sunucunun yarışmacıyı hiç görmemesi lazım. Filmde, tuvalete gidip yanlış seçeneğin ipucunu veriyor, çocuğu manipüle ediyor sunucu. Çocuk da zeki, onun niyetini anlıyor. Zaten bu yarışmacıyı çaycı diye aşağılayarak, onu görgüsüz, cahil yerine koymak da sunucunun aptallığı.

- Dünyada genel olarak filmdeki sorular çok kolay bulunmuş. Siz nasıl buldunuz?

- Tabii, çok kolay. Zaten o son soruyu da çocuğun hayatına gönderme yapmak için koymuşlardı, yoksa son soru olacak bir soru değildi. Ama sonuçta o yaşadığı hayata dikkatle bakmak ve onu analiz etmek kısmı çok güzel.

- Sunucuyu izlerken sinir olup, "Ben böyle değildim," filan diye kendinizle kıyasladığınız oldu mu?
- Sunucu hiç hoşuma gitmedi tabii. Allah biliyor ki ben bu yarışmayı çok dürüstçe yaptım.
Büyük ödülün kazanılamamasındaki şanssızlık da şuydu; kimse o kadar cesur olamadı. Hatta bir ara büyük ödül kazanılsın diye soruları o kadar kolaylaştırdık ki, bu sefer de 50.000 TL'yi, 125.000 TL'yi alan gitti, ne olur ne olmaz diye.

- Yanıtları söylemiyorlardı ama kendi bildikleriniz vardı tabii.
- Evet, zaman içinde artık yüzde 70'e, 80'e varan ölçüde bilmeye başladım. Başta o kadar değildi, sonradan gelişti.

- Hiç sizden yardım beklentisi oldu mu, göz temasıyla filan...
- Benden bunu hep beklediler ve bana da güvendiler işin tuhafı. Tıpkı buradaki Jamal gibi varoştan gelmiş; zeki ama olanakları olmayan, yoksul yarışmacılar vardı. Çok tesadüfen mesela bir genç kızın ayakkabılarının altını görmüştüm, parçalanmıştı.
İçimden ona bildiğim şeyleri sanki gözümle anlatmaya çalıştım, o da anladı, 30.000 TL filan kazandı. Ama hep renk vermemeye çalıştım.
Haberin fotoğrafları