kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
30 Aralık 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Günaydın  
YÜKSEL AYTUĞ

Hasta etmeyin adamı!

Yazılarını bu kadar özleyeceğimi ummazdım. Biri sevgili Hıncal Uluç ağabeyim, diğeri "genel vekaletnamesini aldığım" meslek duayenimiz Burhan Ayeri... İkisi de sağlık nedenleri yüzünden yazılarına bir süre ara vermek zorunda kaldılar. O tarihten beri sabahlarımı sanki "yarım" yaşıyorum. Hıncal Ağabey ile zaman zaman atışmalarımız olur. Olsun... En büyük sevdalar, içinde en çetin marazları barındıranlardır. İnsan bunu "yokluklarında" anlıyor. Hıncal Ağabey'i pazar günü Yaşamdan Dakikalar'da izledim. Yaptığı duygusal konuşma, hastalığından daha fazla sarstı beni. Yorulmuştu ama hastalığından değil. Hasta ziyaretlerinden ve telefonlardan. "Siz siz olun, hasta ile hastalığından asla konuşmayın" dedi ve ekledi: "Onu hasta psikolojisinden çıkarmanın yolu, hayatın başka konularından söz etmektir. Ne olur hasta ziyaretlerini kısa tutun ve başka konulardan söz edin. En sevdiğim kişi bile ziyaretime geldiğinde içimden boğazına sarılmak geçiyor. Bir de ben bizim milletin en iyi anladığı konunun futbol olduğunu sanıyordum. Yanılmışım, meğer hepsi tıp uzmanıymış. Herkes başka bir şey tavsiye ediyor. Unutmayın, siz hastanın yanından gittikten sonra o 40 derece ateş ve yorgunluğuyla baş başa kalıyor." Hıncal Ağabey'i bir aydır ziyaret etmedim. Telefon da etmedim. Sırf bu yönünü iyi bildiğimden. Yasemin'in eline bir şişe Edremit zeytinyağı tutuşturdum, şifa niyetine... Bir de üç satırlık mektup... "Yüksel Aytuğ, Hıncal ağabeyine böyle yağ çeker işte..." diye biten... Meğer ne iyi tanırmışım ustamı.