kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Magazin Sağlık Televizyon Yazarlar Kültür Sanat
 
24 Saat
24 Saat
Can Ocak (Hector) Can Ocak (Hector) Perit Yançatoral (Aşil) Victor Sidorovich (Paris) Kadir Avcı (Patroclus)

'Troya'ya ilişkin bana eleştiri gelmiyor, sanki bozulacağım

14.11.2008
* "Yüzde 100 Anadolu kültürünün ürünü" dediğiniz Troya efsanesi yedi ay önce sahnelenmeye başladı. Hâlâ en baştaki heyecan var mı, yoksa artık ayakta alkışlanmaya alıştınız mı?
Ben müthiş heyecan duyuyorum, ilk gösteri gibi geliyor bana. Çünkü bu dünyayı biz her gün yeniden kuruyoruz, yeniden o masalın içine giriyoruz. Her şey ince dengelerle birbirine bağlı; tamam ışık programı otomatik gidiyor ama dansçılar giyinme-soyunmada bir aksilikle karşılaşır ve yetişemezlerse, bir sonraki oyunun ışığıyla oynamış olurlar. Teknik arızadan ayağını sakatlayana, bileğini kırana, yüzüne gözüne kılıç saplayan dansçıya kadar birçok risk faktörü de var. Aynı zamanda dansçılar her temsil aynı ruhu korumak zorundalar. Yaptıkları işten zevk aldıklarını seyirciye hissettiremezlerse, seyirci onların sahici oyuncu olduklarına inanmaz. 'Troya'da işin teatral yönü de önde olduğu için iyi birer oyuncu gibi dans etmek durumundalar. Çok enerjik oyunlar yapıyoruz biz. Benim sahneye koyduğum eserler yorucudur, dünyanın en yorucu sahne eserlerini biz yapıyoruz diyebilirim. Sahne üzerinde bizim kadar terleyen başka dans topluluğu yok, izlediklerim içerisinde yok, hepsini de izlediğimi sanıyorum...

GÖSTERİYİ DAHA DA HIZLANDIRDIK
* Bu, dansınızdan mı kaynaklanıyor?
Dansımızdan ve koreografimizden kaynaklanıyor. Mesela 10 dakikalık bir performansın ardından mutlaka dansçıyı dinlendirecek bir şey koyarlar. Bizde öyle değil! Akha savaşçısı olan, sonra Troyalı oluyor, sonra şölene gelen adam oluyor. 'Anadolu Ateşi'nde ise davulu da o çalıyor, bütün dansları da o yapıyor. Kaçış yok!

* Ya sahne arkası?
Sahne önünden de hızlı. Çanakkale'de dört tarafı çevrilmiş bir meydanda gösteri yaptık. İnsanlar çatılardan ve balkonlardan izlediler. Bir taraftaki balkondan sahne arkası görülüyordu. Alakasız yerlerde alkış geliyor. Ben de karşıdan izliyorum. Dansçıların giyinip, o hızla tekrar sahneye girişlerini alkışlıyorlardı, 'yetiştiler durumunu' alkışlıyorlardı. Arka çok heyecanlı.

* Yeni gösteride değişiklik var mı?
Çok değişiklik var. Bazı geçişlerde sahnenin kararması çok uzun kalıyordu, bu karanlık süreleri kısalttık. Birkaç oyunun finalini dinamikleştirdik. Genelde bir hızlandırma söz konusu oldu. Kadın dansçılarının bir-iki bölümünü kesip, mesela Amazonlar'ın bölümüne ekler yaptık, Troyalılar'ın zafer dansının sonuna yeni bir kompozisyon eklendi. Ama bir bölümü tamamen çıkarmadık. Sadece yeni figürler ekledik.

* Peki niye bu değişikliklere gittiniz?
Bazı yerleri yavaş buluyordum, hızlandırdım. Bazı yerlerdeki geçişi seyircinin algılamadığını düşündüm. Mesela bir sahnede bir düet var ve sonunda biri ölüyor; düet çok güzel ve profesyonel yapılıyor ama sonunda ölüm olduğu için alkışlamaktan imtina edebiliyor seyirci. Biz, o tip yerlere müdahalelerde bulunduk. YAPICI ELEŞTİRİLER BEKLİYORUM

* 'Troya' çok gösterişli, ihtişamlı, herkes övgüler yağdırdı, yazılar yazıldı hiç kulağınıza bir eleştiri fısıldanmadı mı?
Benim sıkıntım bu! Bana bir şey söylemiyorlar, sanki ben buna küsecekmişim gibi, sanki bozulacakmışım gibi.

* Korkuyorlar mı?
Yok... Hani yaratan kişiye direkt söylenmez ya... Övgü insanların almak istediği şeylerden biridir ama yapıcı, yönlendirici eleştiriler de olmalı... Herhalde 'bunlar yaparsa güzel bir şey yapar' durumu var. Mesela 'Anadolu Ateşi'yle ilgili çok erken yazılmış bir eleştiri vardı, hâlâ acıyorum o gazeteciye. Garibim köşesinde 'Anadolu Ateşi'ni beğenmediğini o kadar kötü bir üslupla yazmıştı ki, zaten ilk ve son yazıdır, zaten o kişi daha sonra yazı da yazmadı.

* Bu da sizin gücünüz mü demek?
Bu şu demek; tamam eseri anlamadığını anlayabiliyorum ama o kişinin eserle bir problemi yok, benimle ilgili derdi var demek. Beni ya da Yılmaz'ı (Erdoğan) sevmiyor olabilir... Özellikle 'Troya'yla ilgili rahatsız edici bir şey duymadım.

HİKAYE DAHA ANLAŞILIR OLDU
* Ben gösteriyi ikinci temsilinde izlemiştim ve aklıma şu takılmıştı; bu hikayeyi bilmeyen, okumamış, hiç duymamış olan biri acaba bu gösteride hikayeyi anlayabilecek mi?
Ben biraz onu provoke etmeye çalıştım, gitsin çalışsın, uğraşsın. Tabii kesinlikle İlyada background'u gerekiyor. Biraz da filmi izleyenlerin hikayeye aşina olduklarına güvendim. Ama baktım ki, dediğinizde haklısınız. Antalya'daki gösterilerde İngilizce dublaj yapılıyor, dekorun sağ ve solunda Almanca ve Rusça yazılıyor. Türkler çok kızdılar bize, 'Neden Türkçe bir şey yok' diye. Kataloglar var, almayan oluyor. Biz şimdi tedbirimizi aldık; hiç broşürü kullanmadan da oyun anlaşılacak hale getirildi. Birçok metin ekledim, hiç bilmeyene yönelik değişiklikler yaptım, çocuklar da izliyor çünkü...