kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Ekim 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

El sallamanın mucizeleri..

HERBERT Hadad adlı bir Amerikalı, yaşadığı yörenin gazetesine bir okuyucu mektubu göndermiş.. Onu okuyorum.. Okurken de bakıyorum, dünyanın her yeri bizim gibi..
Çocukluğum, Boston'un kenar mahallelerinden birinde geçti. Tren yolu evimizin çok yakınından geçerdi. Tren sesini duyunca, raylar boyunca trenin ardından koşar, makiniste el sallardık. Makinist de aynı sıcaklık ve coşku ile selamımıza cevap verir, pencereden sarkıp bize el sallardı. El sallamanın tek yeri, tren yolu değildi tabii.. Yıllar yılı, her hafta Pazar günü öğlenleri, arabamızla hep aynı restorana öğle yemeğine giderdik. Şehrin dışında, plajda bir restorandı bu.. Yol boyu, yürüyen insanlara el sallardık. Onlar da bize el sallarlardı.. Hiç tanımadığımız insanlara selam vermek, onların selamını almak çok hoşumuza giderdi. El sallama, tamamen yabancı insanların, birbirlerine, karşılıklı, neşe ve keyif dileklerini iletmelerinin en kestirme yoluydu. Sallanan eller "Ne güzel günü paylaşıyoruz, değil mi" derdi, adeta.. Son zamanlarda, insanlar el sallama konusunda isteksiz olmaya başladılar. Bana öyle geliyor ki, bu küçük ama çok önemli güzellik giderek yok oluyor. Bununla mücadeleye karar verdim. Geçen Pazar üç çocuğumu yanıma aldım, yerel tren istasyonuna gittik. Gelip geçen elektrikli trenlere pek bakmadık. Onların makinisti, küçük bir kompartmana adeta hapsedilmiş durumda.. Eski bir dizel lokomotifi bekledik.. Az sonra, o şişman ve geniş lokomotif uzaktan göründü. Uflaya puflaya treni çekiyordu. Lokomotif bize yaklaşınca el sallamaya başladık. Makinist, bizim taraftaki pencereden dışarı doğru sarkınca, bizi gördü, o da bize el sallamaya başladı. Tren yaklaştıkça, daha hızlı el sallar olduk. Makinist de daha hızlı el sallamaya başladı. Onunla da kalmadı, arkaya eğilip, trenin düdüğünü de bizim için üç kez çaldı. Tren yanımızdan geçerken, makinistin yüzündeki mutluluğu okudum. Tren kaybolana dek, birbirimize el salladık.. Çocuklar trenin peşinde koşup el sallamaya bayılmışlardı. Hele makinistin de onlara el sallamasına coşmuşlardı. Sevinç içinde koşuyor, zıplıyor, birbirlerine sarılıp, şarkılar söyleyerek dans ediyorlardı.. Aynı şeyleri ben de yapıyordum, ama içimden..
Dünyamızda sevgi eksilmiyor beldi.. Ama onu gösterme yollarımız giderek eksiliyor, yok oluyor.. Hiç tanımadığım birine, el sallamanın ve ondan cevap almanın nasıl küçük, ama önemli bir mutluluk olduğunu hatırlatıyor, Herbert'in yazısı.. Yıllar önce benzerini bu köşede ben yazmıştım.. Demek Amerika da aynı dertten muzdarip.. Niye mutsuz olduğumuzu düşünürken, hızlanan ve ağırlaşan yaşam temposu içinde, bu tür küçük mutlulukları unutmuş olduğumuzu aklımıza getirir ve tıpkı Herbert gibi, en azından kendi çevremizde bu unutkanlıklarla savaşırsak, dünyamızın yeniden renklenmeye başladığını görürüz gibi geliyor bana.. Haydi şimdi yola çıkın.. Arabada, otobüste, trende, yol boyunca rastladığınız herhangi birine el sallayın ve bakın bakalım, o da size el sallayınca neler hissedeceksiniz?
(Bu yazı 06 Ocak 1996'da yayınlanmıştır.)